1- Görev

1.7K 27 24
                                    

“Parçaları kaybolmuş puzzle gibi artık insanlar. Kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok.”

Mesaj kutuma gelen bu anlamlı mesajı gördükten sonra gülümsemiştim. Ne kadar da doğru söylenmişti. İnsan organizması pek çok parçanın bir bütünüydü. Bütün bu parçaları bir arada tutmak büyük bir çaba gerektiriyordu. Kimileri bu çabadan yoksundu, kimileri daha da fazlası için mücadele ediyordu.

Peki ya ben kimdim?

Mesaj kutuma her gün bu denli güzel mesajlar düşüyordu. Mesajların sahibini bilmiyordum. Doğrusu umurumda da değildi. Yalnızca iyi biri olduğunu bilmek bana yetiyordu. İnsanları isimlerle ya da tarzlarıyla biçimlendirmekten kaçınıyordum. Çoğu zaman buna ters düşen davranışlar da bulunsam da o kişiyi bulmaya çalışmamak için bir bahane uydurmuştum.

Bilgisayarımı kapatıp masamdan kalktıktan sonra dolabıma doğru ilerledim. Yeni başladığım okulda kendimi yansıtmam için izin veriliyordu. Kıyafetlerimize çok fazla müdahale edilmese de ailem düzgün olmam konusunda beni uyarıyordu. Kim böyle kendisi gibi olabilir ki?

Bana kendimi tanımam konusunda bir fırsat verilmiyor. Bu benim suçum değil. Bu hayat bir yolculuk. Bu yolculukta rotamı belirlediğim zaman kendimi bulacağım.

Dolaptan çiçekli eteğimi ve beyaz kazağımı çıkardım. Cici bir kız gibi görünüyordum ancak içinde yatan anlam gizliydi. Bu bir sentezdi. Çiçekli etek benim hala olgunlaşmamış, annesinin kızı yanımı yansıtıyordu. Beyaz kazaksa beni yansıtıyordu. Beyaz masumiyet ve sakinlikti. İstediğim her şey bu ikisinden ibaretti.

Üzerimi değiştirip sırt çantama birkaç kitap doldurduktan sonra aşağı doğru ilerledim. Evi dolduran krep kokusuna karşılık gülümsedim. Babam masaya doğru ilerlerken onunla karşılaştığımda ona doğru baktım.

“Annen yine döktürüyor.” Dedi.

“Bence kahvaltılarımızı onun hazırlaması iyi bir şey.” Babama sarıldım. “Günaydın.”

“Günaydın canım.” Alnıma bir öpücük kondurduktan sonra koluna girdim. Birlikte mutfağa girdiğimizde annem krepleri masaya bırakıyordu.

“Nefis görünüyorlar!” Kokuyu bir kez daha içime çektim.

“Sabah sürprizi!”  dedi annem neşeyle.

“Bundan iyi sürpriz olamazdı.” Babam anneme doğru ilerledi ve yanağına ufak bir öpücük kondurdu.

“Günaydın.” Diyerek masaya oturdum.

“Günaydın tatlım.” Annem tabağıma bir krep bıraktığında neşeyle ellerimi çırptım.

Üzerine reçel sürmeye karar vermiştim. Bu benim çocukluktan beri yaptığım masum kaçamağımdı. Açıkçası tatlıyı pek sevmiyorum. Çilekli dondurma ve reçel hariç. Onlar bana çocukluğumu hatırlattığından dolayı kıyamıyor olabilirim.

“Sınavların ne zaman başlıyor?” diye sordu babam.

“Yakında.” Dediğimde gülümsedi.

“Çalışıyor musun peki?” Annem bana dikkatle baktı.

Başımı salladım. “Edebiyattan pek eksiğim yok. Coğrafya için hazırladığım notlarım var. Matematikten alıştırma yapmalıyım.” Kendimi açıkladıktan sonra önümde duran reçellere baktım.

Çilek, vişne, gül, kayısı, incir… Neredeyse bütün reçel türleri önüme sunulmuştu. Hangisini seçeceğimi düşünürken babam gül reçelini işaret etti.

“Babaannenin en sevdiği reçel bu. Onu ziyaret etmeyi aksatmadın mı?”

Babama bakmayı kestim. Söylediklerinden utanmıştım. Babaannemi fazlasıyla aksatmıştım, evet. Titreyen ellerime hakim olmak niyetiyle bıçağımla reçelden alıp krepin üzerine gelişigüzel yaydırdım. Krepten bir parça kestikten sonra ağzıma attım.

Bizim Hikayemiz ~ AskıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin