11- Koruyucu

124 11 4
                                    

Yüzüm şaşkınlık ve acıyla beraber büküldü. Ne diyeceğimi bilemeyerek ona bakarken aslında gözlerimiz konuşuyordu. Saçlarımı ellerimle karıştırdım. Verecek bir cevap arıyordum ancak yalnızca gözlerimden birkaç yaş süzüldü. Burnum akmaya hazırlanıyordu, bu yüzden en iyisi burnumu çekmekti. Görünürde peçete yoktu.

“Ben…” Bir şeyler söylemek zorunda hissediyordum fakat bunun ne olacağını bilmiyordum. Ne diyebilirdim? Birkaç teselli sözcüğü sıralayabilirdim ancak bunun ne demek olduğunu biliyorum. Yalnızca söylenen sözcükler. Anlam ifade etmeyen.

“Bir şey söylemek zorunda değilsin. Bunu duyan ilk kişisin, yani bir anlam ifade etmiyor.”

“Ben çok üzüldüm, Kayra.” Uzanıp elimi kalbine dayadım. Güçlü ve istikrarlı atışların yerini bir sessizliğe bıraktığını hayal ettim. Bununla birlikte dünyam resmen karardı. Eğer onun içinde olmadığı bir dünyada kalırsam ne yapacağımı hiçbir zaman bilemeyecektim.

“Üzülmenin bir anlamı yok ama değil mi? Lanet gözyaşlarını akıtırsın. Bu günler, aylar sürer. Ama biliyor musun? Hiçbir anlamı yok!”

“Biliyorum.” Dedim. Göğsüne sıkı bir baskı uyguladım. “Ben dedemi kaybettiğimde bunu hissettim. Herkes hissediyor.” Omzuna tutunarak ona doğru eğildim. “Bir anlamı yok gibi ama belki de vardır, Kayra. Yani belki de orada durmaya devam eder. Ve bize anlam katar. Ölümlerinin boşa olduğunu mu düşünüyorsun?”

Gözlerini kıstı. Kalp atışları düzensizce hızlı bir ritim tutturmuştu. Elimi gevşettim ve omzunu daha sıkı sıktım.

“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” diye sordu, asırlar süren bir sessizliğin sonunda.

“Böyle düşünüyorum.” Dedim.

Başını önüne eğdi. Ağladığını sanmıştım fakat çıkardığı ses bunun tam tersiydi. O gülüyordu. Hem de içini çekerek. Kahkahasına hıçkırıklar karışıyordu ve bu hiç iyi değildi.

“İyi misin?”

“Aden.” Dedi yavaşça başını kaldırıp. Derin bir nefes aldı, havayı burnuna doldurdu. Diyaframı kasılmıştı. Kelimeler dudaklarından acıyla çıktı. Tıpkı oksijensiz kalmak ve ondan sonra havayla buluşmak gibiydi. “Eğer bir katil tarafından öldürülmeseydi, belki dediğin gibi olabilirdi.” Ellerini yüzüne bastırdı. Hıçkırıkları kesilmedi. Ardı ardına devam etti.

Ellerimi dizime yerleştirdim. Söylediklerine bir anlam yüklemeyi denedim. Bunu yapabilmek bu kadar zor muydu?

Katil.

Söylediğini tekrar tekrar düşünerek başka bir kelimeye yönlendirme çabalarım boşa gitti. Gerçekten de katil demişti. Televizyonlarda, gazetelerde, korku ve gerilim romanlarında okuyup gördüğümüz adamlar. Kurbanını öldürürken bir an bile kılı kıpırdamayanlar. Belki de psikopatça bundan keyif alanlar.

Vücudumu bir titreme sardı.

“Kayra…” Tırnaklarımı dizime batırıp acının beni kendime getirmesini istedim. Bir anlam ifade etmedi.

“Bundan tam üç yıl önce.” Dedi yavaşça, gözlerini yeniden görmeme izin vermişti. Saçlarını karıştırdı. Bu zihnini yerinde tutan şey miydi?  “Biz burada yaşamıyorduk, Aden. İzmir’de çok sakin bir hayatımız vardı. Ta ki ablam öldürülene kadar. Bir düşmanı yoktu, anlatabiliyor muyum? Sevgilisi bile olmamıştı. Hatta cüzdanı bile çantasının içindeydi. Otopsiden hiçbir şey çıkmadı. Bir bulguya rastlanmadı. Onu sırtından bıçaklayan bıçak bulunamadı. Sanki tüm kanıtlar yok edilmişti. Ve ablam… ölmüştü. Tek gerçek buydu.”

Bizim Hikayemiz ~ AskıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin