İlk anda ne duyduğumdan emin olamadım. Kiralamak... Tıpkı bir mülk veya bir eşyaymışım gibi. Bu adam iflah olmaz şekilde küstah mıydı yoksa sarhoşun teki miydi bilmiyordum. Ne olursa olsun eceline susadığı kesindi.
"Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" dedim. Sesim sandığım gibi öfkeli değil, buz gibi soğuk çıkmıştı ki, biraz aklı varsa böylesinin daha tehlikeli olduğunu bilirdi.
"Sakin ol. Seni değil, sadece bedenini kiralamaktan bahsediyorum." Dişlerimi sıktım. Kıpkırmızı öfke ensemden kafa derime tırmanıyordu. Tek bir laf daha ederse ona öldürecektim. Hançerim olsun ya da olmasın. Ezra sırıtarak bardağını şakağına vurdu. "Bunun kulağa nasıl geldiğini fark ettim de..." Bedenimi göstererek elini aşağı yukarı salladı. "Bahsettiğim bu değil. Senin yeteneklerini istiyorum. Bir avcı olarak."
Bir süre kelimelerin beynime nüfuz etmesi için durdum. Bunun beni şaşırttığını itiraf etmeliyim. Onun gördüğü ve benim farkında olmadığım yeteneklerim mi vardı? Öyle olmalıydı çünkü kendimi savaşa en hazır hissettiğim anda, Rimmon beni eşekten düşmüşe çevirmişti. Ezra bunu görmüştü ve kendisi Rimmon'la başa çıkmak konusunda benden daha başarılı olmuştu. Şimdi ne yeteneğinden, hangi avcılıktan bahsediyordu?
"Bahsettiğin şey yaban domuzu avlamak mı?" diye sordum.
Ezra boşalan bardağını tezgahın üstüne bıraktı. "Hayır. Daha eğlencelisi. Krog avlamak." Masaya doğru geldiğinde arkama yaslandım. Krog da neyin nesiydi? "Sen teklifimi düşün ve iyice temizlen," dedi burnunu hafifçe buruşturarak. "Berbat kokuyorsun. Benim de bu arada yapılacak işlerim var. Öğleden sonra detayları konuşuruz."
Bir şey söylememe fırsat vermeden mutfaktan çıkıp gitmişti. Teklifini düşünmeme gerek yoktu. Reddedecektim. Hançerimin gizemi, Rimmon'un dişlerinin sırrı ve şu bahsettiği krogların ne olduğu beni zerre kadar ilgilendirmiyordu. Bir görevim vardı: Uzayan ürkütücü dişlerine rağmen, Rimmon'u bulacak ve öldürecektim. Ailemin intikamını almadan beni bağlayan herhangi bir anlaşma yapmam söz konusu değildi.
Öte yandan temizlenmeye ihtiyacım olduğu konusunda haklıydı. Kokum beni bile rahatsız etmeye başlamıştı. Birkaç saat daha dayanabilirdim, hançerimi bu koca evde didik didik aramaktansa bana teslim edilmesi kolaylık sağlardı.
O esnada mutfağa giren Bayan Desna'ya banyonun yerini sordum. İlgili ve sevimli bir kadındı. Giysilerimin nerede olduğunu bilmiyordu fakat benim için bir şeyler ayarlayabileceğini söyledi. Bunun rahatlığıyla üst katta olduğunu söylediği banyoya çıktım.
Battaniyeyi ve geceliği çıkarıp yere attığımda morluklarla kaplı zayıf bedenim gözlerimin önüne serildi. Rimmon'la mücadele esnasında sandığımdan fazla zarar görmüştüm. Sol kolumdan başlayan bir morluk çizgisi göğsümden, kaburgalarımdan ve kalçamdan geçiyor, bacağıma kadar ulaşıyordu. Büyük mermer küveti doldurmak için suyu açtım, sonra belimin etrafına dolanmış bandajı çözmeye koyuldum. Son turu da çözdüğümde tuhaf bir koku salındı dışarı. Kötü değildi, çürük meyve gibi hafif tatlı bir rayihası vardı. Tırnak izleri neredeyse kapanmış, üzerleri yeşilimsi bir tabakayla sıvanmıştı. Bunun Ezra'nın bahsettiği ellyra bitkisi olduğunu tahmin ettim. Muhtemelen koku da ondan geliyordu.
Küvet, buharı tüten suyla dolduğunda yavaşça girdim içine. Kemiklerim uzun süre aynı şekilde yatmaktan ve hırpalanmadan dolayı taş kesilmişti. Sıcak su çözülmelerini sağlayabilirdi. Sabunu saçlarımda, bedenimde gezdirdim. Derimle bütünleşmiş kir tabakası yumuşayınca keselenmeye başladım. Uzun zamandır rahatlatıcı bir banyo yapmamıştım. Saçlarım da kemiklerim kadar sertleşmişti. Küvetin kenarına rengarenk sıvılarla dolu kutular dizilmişti. Tek tek açıp kokladım, her biri farklı bir meyve veya çiçek kokusu yayıyordu. Hepsi birbirinden güzeldi, bu yüzden hepsinden biraz döktüm; portakal çiçeği ve kiraz kokusundan bolca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ORMANIN ŞARKISI
FantasyKimse canavarları avlamaya uzun süre devam edemez, bizzat onlardan birine dönüşmeden. Alina öldürülen ailesinin intikamı için yola çıktığında, o yolun, ruhu en az ateş mavisi gözleri kadar yanardöner olan bir adam, bir kurt ve kızıl bir ormanın çevr...