Gece Nova'yla birlikte uyudum. Kurda bu ismi takmıştım. Peşimden ayrılmaması, beni dişi krogdan kurtarmak için canla başla çalışması ve benim için tekme yemiş olması aramızdaki bağı kuvvetlendirmişti. Ezra onu eve sokmamdan memnun değildi ama geceleri odamda kapalı tutacağıma söz verdiğimde kabul etmekten başka çaresi kalmamıştı. Aksi halde işi, o yoksa ben de yokum seviyesine vardırmaya razıydım.
Sabah sekizde eğitime başlayacaktık. Berbat bir gece geçirmiş olmam umurumda değildi. Bir an önce kendimi savunma becerisi edinmek istiyordum. Ezra da, dün gece olanlardan sonra, bu isteğimi makul bulmuştu.
Sabah erkenden kalkıp –neredeyse hiç uyumamıştım– üzerimi giydim. Ödünç giysilerim fiziksel aktivitelere uyumlu olacak şekilde esnekti. Nova'yı bahçeye saldıktan sonra mutfağa girdim, kendime bir elma aldım ve ardından ben de bahçeye çıktım. Güneşin ısıttığı açıklıkta dikilip bir yandan elmamı yerken bir yandan küçük ısınma hareketleri yaptım. Daha ilk günden bir tarafımı sakatlamak istemiyordum.
Dakikalar ilerliyor olmasına rağmen Ezra ortalarda görünmedi. Sabah sekizde bahçede buluşmak için sözleşmiştik oysaki. Hatta dakikliğe çok önem verdiğini söyleyip beni iyice tembihlemişti. Nova ormanın kıyısında gezinip etrafı koklarken ona bakmak için içeri girdim. Dün sabah onu kızlarla yakaladığım odanın kapısında durup ikinci bir şok edici manzara için kendimi hazırladım.
Kapıyı açtığımda odayı tanımam zor oldu. Bütün o dağınıklık toparlanmıştı. İçerisi içki, lavanta ve gün ışığı kokuyordu. Dün çalışma odasında aldığım kokuyu yine almıştım. Ezra güneşin ışık koridorları halinde düştüğü yatakta uyumaktaydı. Yüzüstü gömülmüştü ve derin, düzenli nefesler alıyordu. Yatağının yanında, yerde çok sayıda boş içki şişesi vardı.
Başına gidip onu kabaca dürttüm. Birkaç kez de ismini söyledim ama uyanmadı. Ben de çareyi komodinin üstünde duran top halindeki ağır metal bilyeyi yere doğru yuvarlamakta buldum. Kavun büyüklüğündeki bilye yere düşünce küt diye tok bir ses çıkardı.
Ezra irkilerek uyanmıştı. Gözlerini zorlukla aralayıp bana baktı.
"Daha yumuşak uyandırılmaktan hoşlanırım. Aklında bulunsun. Bir öpücükle veya şarkıyla."
Gözlerimi kıstım. "Dakikliğe büyük önem verdiğini söylememiş miydin?"
"Kesinlikle," diye onayladı. "Zamanında hazır olmalısın ki gelip beni de uyandırabilesin."
Onun aylaklığının ve vurdumduymazlığının boyutu beni her seferinde şaşkına çeviriyordu. "Seni bahçede bekliyorum. Acele et."
Bunu söyledikten sonra sert bir şekilde dönüp odadan çıktım. Bir anlaşma yapmıştık madem, şartlarına uyması gerekiyordu. Benim kaybedecek vaktim yoktu.
Bahçede hançerimi sallayıp havadaki hayali hedefleri kesip biçerken, dakikalar sonra Ezra çıktı dışarı. Üzerinde uyurken giydiği koyu mavi, yakası bağcıklı gömleği vardı. Bakışlarım bir an için ateş mavisi gözleri ve siyah saçlarıyla yakaladığı uyuma takıldı.
Bakışlarımı ondan kaçırıp hançerimle havayı keserek döndüm. Turumu tamamladığım anda da yanıma varmış olan Ezra kolayca hançeri elimden aldı.
"Ne yapıyorsun?"
Hançerimi elinde çevirip belindeki kahverengi kemere sıkıştırdı. "Bir krogla mücadele ederken öncelikli tehlike onun dişleri veya tırnakları olmayacak, bedenini ele geçiren yorgunluk olacak. Kitaplarda buna çok değinmezler ama gerçek bir dövüş yorucudur. Oraya buraya bıçak sallamadan önce bedeninin güçlenmesi gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ORMANIN ŞARKISI
FantasyKimse canavarları avlamaya uzun süre devam edemez, bizzat onlardan birine dönüşmeden. Alina öldürülen ailesinin intikamı için yola çıktığında, o yolun, ruhu en az ateş mavisi gözleri kadar yanardöner olan bir adam, bir kurt ve kızıl bir ormanın çevr...