Tik tak. Tik tak. Tik tak.
Duvardaki saatin metal sarkacının sağa sola salınırken çıkarttığı ses beynimde yankılanıyordu. Kafanın aynı noktasına devamlı damlatılan suyun bir süre sonra boyundan büyük bir acıya neden olması gibi. Beni bekleyen karanlık geleceği kırık bir lisanla anlatıyordu.
Petro'yla mücadele edecek fırsatı bulamamıştım. Bunu düşündüğüm anda diğer muhafızlar etrafımı sarmıştı. Kelepçelenip muhafız birliği binasına getirilmiştim. O zamandan beri de bu boş odada bekletiliyordum. Petro'nun işkence yöntemleri hep yaratıcı olmuştu, hakkını vermeliyim, beni burada yalnız başıma bekleterek akıl sağlığıma en büyük kötülüğü kendi hayal gücümün yapmasına izin veriyordu.
Sağlam durmalıydım. Ama işin sonunu göremiyorken bu çok zordu.
Saatler sonra bir muhafız geldi ve beni öncekinden de boş bir odaya götürdü. Tahta bir masa ve iki iskemle dışında bir şey yoktu. Orada bekletildiğim süreçte duvarda saat olmamasının daha kötü olduğuna karar verdim. Zaman kavramından kopmak, saniyeleri saymaktan daha dayanılmazdı.
Belirsiz bir zaman sonra, nihayet, kapı açıldı ve Petro içeri girdi. Bunu büyük bir gösteriye dönüştüreceğini adım gibi biliyordum.
Şapkasını çıkarttığından alnındaki eserim olan yara açıktaydı. Sarı saçlarını kısacık kestiği için eskisinden de belirgindi; şakağının derinine, saç çizgisinin içine doğru uzanıyordu. Onu alaşağı ettiğim an aklıma gelince kendimi az da olsa gururlanmış hissettim. Belki de yetimhanenin müdürü haklıydı. Şiddete eğilimliydim.
"Nereye kayboldun?" diye sordum aldırmaz bir tavırla arkama yaslanarak. "Beni özlediğini sanmıştım."
Petro sinsice güldü. "Zevki mümkün olduğunca ertelemek taraftarıyımdır."
"Bilmez miyim..."
Petro karşımdaki iskemleye oturdu, ellerini aramızdaki masanın üzerinde birleştirdi. "Ayrıca arkadaşlarla hançerini kimin alacağı konusunda anlaşamadık. Herkesin ağzının suyunu akıttı. Sonunda kaçağı teşhis eden ben olduğum için benim almamı uygun gördüler."
Gözlerimi kıstım. Annemden yadigar kalan yegane şeye onun elinin değmesi fikri bile midemi bulandırmıştı. Ama Petro bir şekilde Bolline'nin değerini öğrenirse hançerimi bir daha hiç göremezdim. Kaskatı kesilen omuzlarımı silktim. "Onunla istediğini yap. Beş para etmez. Çatı'da hediyelik eşya satan bir dükkandan almıştım."
"Yakında anlarız nasılsa," dedi Petro. Onu bir demirci ustasına gösterirse yalanım anında ortaya çıkardı. "Şimdi gelelim esas meseleye."
Yeniden rahat tavrıma dönerek kelepçeli ellerimi tıpkı Petro gibi masanın üzerine yasladım. "Bence de."
"Seni kovalayan adamlar kimdi?"
"Tanımıyorum."
"Kuyruğuna bastığın insanları düşün."
"Ben kimsenin kuyruğuna basmam. Hatta bir kuyruk gördüğümde üzerinden zıplayarak geçmek isterim. Ama insanlar yolumu kesince bazen kafalarını ezmekten başka çarem kalmıyor."
Petro'nun yara izinin olduğu taraftaki kasları sinirden seğirdi.
"Kimdi o adamlar?" diye tekrarladı sakinliğini korumaya çalışarak.
"Bilmiyorum. Paramı çalmaya çalıştılar, ben kaçınca da peşimden geldiler."
Yavaşça başını salladı. "Öyle olsun. Yakında doğru söyleyip söylemediğini anlarız. Peşlerinden birkaç adam gönderdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ORMANIN ŞARKISI
FantasyKimse canavarları avlamaya uzun süre devam edemez, bizzat onlardan birine dönüşmeden. Alina öldürülen ailesinin intikamı için yola çıktığında, o yolun, ruhu en az ateş mavisi gözleri kadar yanardöner olan bir adam, bir kurt ve kızıl bir ormanın çevr...