Çalan alarmla beraber yataktan fırlamış ve kafamı komodine çarpmıştım. Harika, sabahın köründe alnımın kanaması kesinlikle istediğim bir şeydi. Acıyla inleyerek doğrulup kanayan yere elimi bastırdım ardından ise ayaklandım. Gitgide artan bir sinirle banyoya vardığımda musluğu açıp alnımı yıkadım. Başımı kaldırıp aynadan baktığımda kanamanın kesik kesik devam etmesi gözlerimi devirmeme sebep oldu. Banyo dolaplarından birini açıp içinden ilk yardım çantasını çıkardım. Önce kanayan yeri peçeteyle kurulayıp ardından steril suyla temizledim ve dakikalar içerisinde kanamayı durdurup minik bir yara bandı ile yarayı kapadım.
İlk yardım çantasını kapatıp yerine bıraktım. Lavabodan ellerimi ve yüzümü yıkayıp kurulayarak banyodan ayrıldım. Odama geçtiğimde telefonumu alıp odadan çıktım ve ardından mutfağa geçtim. İyi bir kahvaltı beni kendime getirebilirdi. Buzdolabını açıp içerisinden kahvaltıları çıkarıp masaya bıraktım. Çaydanlığı ocağa verip altını yaktım, çayı çok severdim fakat sadece kahvaltılarda. Telefonumdan Alan Walker'ın Faded şarkısını açıp masama bıraktım, iyi bir şarkı iyi bir gün demekti.
Sonunda masamı kendime göre iyi bir şekilde donatmış ve oturmuştum. Kepekli ekmeğimden bir parça koparıp ağzıma atıp beyaz peynirden de aldığımda aklıma dün gecenin düşmesiyle duraksadım. Ne de güzel gülüyordu be! Acaba bugün yine akşama kadar okulda beraber kalacak mıydık? Yemeğime devam ederek bugün yapacaklarımı düşünmeye başladım.
Öncelikle sabahki 2 dersime mutlaka girmeliydim sonra ise dersim yoktu. Sahi ya, bugün sadece 2 dersim tek vardı. Ne yapacaktım ben? Okulda mı kalıp ders çalışmalıydım yoksa eve gelip biraz daha uyumalı ardından mı ders çalışmalıydım? Bilmiyordum. Bildiğim tek şey o çocuğu tekrar görmek istememdi. Kısacık zamanda bağımlısı gibi olmuştum. Belki de köklerine kadar hissettiğim yalnızlık duygusu beni yakın bir arkadaş edinmeye zorluyordu.
Evet Seokjin, Jungkook ve Namjoon da vardı ancak pek de yakınımda değillerdi. Onlarla istediğim vakit görüşemiyordum. Sınıf arkadaşlarım deseniz bir tek Haejin ile iyiydim onunla da çok bir iletişim kurduğum söylenemezdi. Hoseok'u kendime nedensizce yakın hissetmiştim. Okula gittiğimde onu mutlaka görmeli eğer kalbini kırdıysam gönlünü almalıydım.
Kahvaltımı bitirdiğimde masamı hızlıca toparlamış ve mutfaktan çıkıp odama geçmiştim. Kıyafetlerimi de bir çırpıda değiştirip günlük bakımımı da yaptıktan sonra çantamı alıp evden çıkmıştım.
Şimdi okulun kapısındaydım. Nasıl bu denli zinde hissediyordum bir fikrim yoktu ancak sınıfa varmak için elimden geldiğince hızlı davranmaya çalışıyordum.
Koridorda bir o yana bir bu yana sürüklenen insan topluluğunun içinden zar zor sıyrılıp sınıfa, olduğundan çok daha erken bir saatte gelmiştim. Normalde hocanın geldiği vakitler sınıfa varırdım ancak şimdi beni sınıfa iten görünmez güçler var gibiydi.
Sırama geçip oturduğumda başımı masaya gömdüm, birileri gelene kadar dinlenmek iyi olabilirdi. Düşünceler peşimi bırakmazken Hoseok tekrar aklıma düştü. Bugün yine yanıma oturacaktı ve ben onu izleyecektim bu yüzden heyecanlıydım. Düşünce bulutuma üfleyip dağılmasını sağlayan sese sinirlenirken başımı masadan kaldırdım. Biraz daha geç gelemez miydi bunlar, ne güzel Hoseok'u düşlüyordum.
Gözlerimi ovup sınıfın kapısına baktığımda kitaplarını yerden toplayan bir Hoseok görmeyi beklemiyordum. Şaşkınlığımı üstümden atana kadar Hoseok çoktan kitaplarını yerden kaldırmış ve en ön sıraya oturmuştu.
Ön sıraya mı oturmuştu? Bir bu eksikti. Neden benim yanıma gelmemişti ki? Dudağımı büzüp bir süre ondan tarafa baktığımda iç çektim. Ayaklanıp Hoseok'un yanındaki boş alana oturdum ve ona dönerek gülümsedim. "Günaydın Hoseok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doctors | Sope
FanfictionBeyin cerrahı Min Yoongi, kalp cerrahı Jung Hoseok'un kalbine beyninden vurulmuşçasına aşık olur. @btsfan01suga'ya ithafen ♥