"Evimde olduğuna inanamıyorum."
Sigaramı bitirdiğimde kül tablasının içinde söndürüp dumanı karanlığa doğru üfledim. Yaptığım her hareketimi pür dikkat izliyor oluşunun beni germesi gerekirdi ama tam tersine bu beni rahatsız etmiyordu.
Balkonunda duvarın dibine serdiğimiz birkaç kat battaniyenin üzerine oturmuştuk. Başımı çevirip yanı başımda benden çok daha geç içmeye başladığı sigarasını içerken onu seyrettim.
"Hala bunun doğru olmadığını düşünüyorum," diye mırıldandım sessizce.
Sert bakışlarını üzerime diktiğinde tüylerim diken diken oldu. Kaşlarını çatıp sigarasını tamamen bitirmeden ve söndürmeden aşağıya fırlattı. Oturduğu yerde yönünü tamamen bana döndü. "Senin için doğru olan ne, Mila?" Alayla güldü. "Beni kabul etmen için üniversitede falan mı okumam gerekiyordu? İyi bir mesleğim mi olmalıydı?"
"Luke..."
"İçinden geçenleri söylemiyorsun. Herkesçe kalıplaşmış düşünceleri bir senedir karşımda bıkmadan söyleyip durdun."
"Sana güvenmiyor oluşum herkesçe kalıplaşmış bir düşünce mi?"
Söylediklerim üzerine duraksadı. Böyle olacağını biliyordum. Saçma sapan da olsa bir süredir ona sunduğum bahaneler aramızdaki bu gerginliği geçiştirmeye yardımcı oluyordu ama şu an, ağzımdan gerçekleri kaçırmış olmanın cezasını yaşıyordum. Gözlerimi kapatıp içimden boşboğazlığıma özgün küfürler saydırırken başımı duvara yasladım.
Buraya hiç gelmemeliydim.
Bir süre caddede dinmek bilmeyen kalabalıkta gözlerimi dolaştırdım. Yanımda sessizliğe bürünmüş bir vaziyette sigarasını içerken benim kafamda dolaşan hadsiz düşüncelerden çok onunkileri merak ettiğimi fark ettim. Neden benimle olmak için bu denli ısrarcı olduğunu, hiçbir kadına yapmadığı kadar benim peşimde dolaştığını? Belki de sadece kaçan kovalanır hesabı ilgisini çekiyordu?
Benim hayatım onunkiyle kıyaslandığında ilgi çekici değildi. Oldukça sıradan bir üniversite öğrencisiydim. Yıllarım hep yalnız, sıkıcı, vasat geçmişti. Bölümümü bitirip iyi bir akademisyen olabilmek için harcadığım çaba; sosyal yaşamım için harcamam gereken çabanın üçte biri bile değildi.
Böyle bir kadın Luke Hemmings için klişe demekti. Ve o klişelerden nefret ederdi.
Her daim hayatına sanki mümkün olabilirmiş gibi daha fazla renk katmaya, değişik şeyler yapmaya çalışırdı. Bir senedir Brooklyn'de onu sabit görebiliyor olmuştum, bazı hafta sonlarını saymazsak tabi. O çok sık seyahat ederdi.
"Ben artık eve gitmeliyim."
Yüzüne bakmadan ayaklandım. Balkon kapısının kulbuna uzanıp açtıktan sonra odasına girdim. Hemen arkamdan bana yetişip, kapıyı kapatma gereksinimi bile duymadan bileğimi kavradı. Yüzüne bakmam için beni döndürüp elini belime yerleştirdikten sonra bedenlerimizi kaçmamam için birbirine yasladı.
"Beni tanımıyorsun, sadece yargılıyorsun." Yüzüme doğru karanlıkta fısıldadığı kelimeler mantığımı etkisiz kılmak adına zihnimi işgal ederken yutkundum.
Tişörtümün kumaşından yayılan sıcak teninin ısısı omurgam boyunca dalgalar halinde yayılmaya başladı. Derin bir nefes almak için göğsümü yükselttiğimde Luke, kendimi mümkün olabilirmiş gibi bana daha fazla yasladı. Kalbim olması gerekenin haricinde vücudum içinde her yerde atıyordu. Gözlerimi kaldırıp kaybolacağımı bildiğim mavilerine baktığımda alnını benimkine yasladı.
"Beni istiyorsun, Mila."
Belimde dinlendirdiği eli ufak adımlarla siyah tişörtümün altından geçip, tenimle buluştuğunda çaresizce mırıldandım. Luke, gürültülü bir şekilde nefes alıp verdiğinde zorlanıyormuş gibi gözlerini sımsıkı kapattı. Bu gecenin bizim için önemi neydi bilmiyordum ama, daha önce birbirimize hiç bu kadar yakınlaşmamıştık. Ve ben kendimi daha önce hiç bu kadar bir başka adamın ruhunun derinliklerindeki girdaba kapılıp, yitip gidiyormuşum gibi hissetmemiştim.
Avucunu yanağıma yerleştirdi. Kaçıp gitmemi önlemek için her seferinde belimi sıkı sıkıya kavrarken, kendini bana daha fazla yaslıyordu. Yanağımdaki parmakları çene çizgim boyunca öldürücü bir yavaşlıkta kayarken aralık kalmış dudaklarından çıkan küçük çaplı yutkunuşlarını duyabiliyordum.
Benim nerdeyse göğüs kafesimden koşarak uzaklaşmak üzere olan kalbimin çırpınışlarını da.
"Herkes tanıdığı Mila'nın," baş parmağı dudaklarım üzerinde narin dokunuşlar yaparak ilerlerken sadece tek istediğim küçük bir nefesti. Aksi takdirde ciğerlerim bir balon gibi patlayacaktı. "Bir erkeğin ona bu şekilde dokunmasına asla izin vermeyeceğini bilir." Parmağı bu sefer sadece alt dudağımda oyalandığında bedenimi Luke'a bizzat kendi isteğimle yasladığımı fark ettim. Derin bir iç çekip neredeyse inleyerek nefesini bıraktığında titriyordum.
Ne demek istediğini çok iyi anlıyordum. Ona karşı hissetmek üzere olduğum çoğu hissin varlığından haberdardı. Bunu istediğini belirtmek isteyen sıcak dokunuşları sırtım boyunca ilerlerken kafamı daha çok karıştırıyordu. Sanki kalbim, bedenimden ayrılırken mantığımı da beraberinde sürüklemiş gibiydi. Ilık nefesi yüzüme çarparken doğru dürüst düşünememek beni yıpratıyordu.
"Ama sen herkesin tanıdığı Luke gibi davranıyorsun."
"İnan bana," dudaklarımın altına ıslak bir öpücük bıraktığında inlememek için kendimi çok zor tuttum. "Öyle olsaydı bu iş bir sene önce çoktan bir otelin yatağında bitmişti. Ama sen şu an benim evimde, benim odamda," gözlerimin içine baktı. "Benim kollarımdasın."
Deliler gibi titriyordum. Daha fazla ayakta durmama yardımcı olamayacağının alarmını veren dizlerim yüzünden, ellerimi Luke'un göğsüne koyup ondan destek almaya çalıştığımda yaptığım her adımı pür dikkatle izlediğini gördüm. Dokunduğum teninin altında atan kalbinin dingin atışlarını, ılık tenini, düzensizce inip kalkan göğsünü...
"Senden korkuyorum," diye fısıldadım. "Seninle olmaktan korkuyorum. Sana kendimi yapmamam gerektiğini bildiğim halde teslim etmekten korkuyorum." Yutkunup yüzümü ona biraz daha yakınlaştırdığımda dişlerini alt dudağına geçirdi. "İkimiz de kalbimi onarılamayacak kadar kıracağını biliyoruz, Luke."
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldığında, beni içinde saklamak ister gibi kollarını etrafıma doladı.
"Dürüst olmak gerekirse ben de kendimden korkuyorum," yutkundu. "Çünkü daha önce kimse için kendimi bu kadar zavallı yerine koymamıştım."
Saçlarımı omzumun arkasından geriye doğru atarken tenime değen parmakları içimi titretti. Sıcak parmaklarını enseme yerleştirip, yüzümü ona bir öncekine göre daha fazla yaklaştırdığında baygın bakışları dudaklarıma kaydı. Parmakları saç diplerime kendimi kaybedeceğim kadar rahatlatıcı bir masaj uygularken göğsünde tuttuğum ellerim, güçlü kollarına uzandı.
"Eğer beni kabul etmeni sağlayacaksa, senin kurallarına göre oynayacağım." Sözlerini bitirir bitirmez çeneme ıslak bir öpücük bıraktı.
"Bu bir oyun değil." Kollarının arasından sıyrılıp odasından çıkarken, ondan başka düşünebildiğim hiçbir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lover and the Loved || hemmings
Fanfiction"Bu gece günceme yazacağım." "Neyi?" "Ateşten eli yanan çocuğun ateşi sevdiğini."