part twelve

2.1K 167 62
                                    

Uzandığım yerde beni kendine doğru çekti. Başını çıplak göğsüne yaslamamı sağlarken diğer yandan da yorganı ikimizin üzerine de eşit olacak şekilde örtmeye çalışıyordu. Hafif uykulu çıkan sesimle huzursuzlanarak mırıldandığımda saçlarımın arasına ufak bir öpücük bıraktı.

"Neredeyse üstündeyim ve sen rahatsız olmuyor musun?"

"Kabul etmeliyim ki kafan bir taştan bile ağır."

Arkamda aptal gibi kıkırdarken dirseklerimin üzerinde doğrulup arkama döndüm. Sanki Luke'u yeterince iyi göremiyormuşum gibi dizlerimin üzerinde doğrularak yönümü tamamen ona döndüm.

"Seni doğduğuna pişman etmeden önce çeneni kapalı tutmayı öğrenmen gerekiyor Hemmings."

Luke da uzandığı yerden yavaşça doğruldu. Sırtını yatağın başlığına yaslarken dudaklarına tembel bir gülümseme vardı. Söylediklerim üzerine kaşlarını hayretle havaya kaldırırken bileğimi tuttu.

"Çete işlerine bu kadar çabuk alışacağını düşünmemiştim," parmakları tenimin üzerinde hayali daireler çizerek dolaşırken gözlerimi kırpıştırarak onu seyrediyordum. Bunun iyi mi yoksa kötü bir şey mi olup olmadığını bilmiyordum. Sadece ufak bir tehdit savuşturmuştum ve beni direkt olarak bu şekilde görmek isteyeceğini düşüneceğim türden bir cümle ortaya attı.

Luke'u bir çete üyesi olarak hayal edebilir miydim? Şu olaylar başıma gelene kadar muhtemelen asla. Tam olarak onu hayalimde nasıl canlandırdığımı bilmiyordum ama bir çete üyesi olmak, kemerine sıkıştırdığı bir tabancayla dolaşmak gibi daha birçok şeyi yaparken düşünemiyordum. Bu Luke'u yargıladığım anlamına elbette gelmiyordu. Sadece... bilmiyordum. Onun bu yönünü göreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

"Bunu... ister miydin peki?" diye sorduğumda uzun bir süre düşündü. Gözleri her zaman nasıl bu kadar parlak ve canlı bir renkte kalabilmeyi başarıyordu gerçekten hayret ediyordum. Her biri farklı yöne bakan dağınık ve de nemli saçlarıyla, masmavi gözleriyle ve çenesinin etrafını çevreleyen henüz çıkmaya başlamış sakallarıyla o kadar güzel görünüyordu ki. Ona baktığım her seferinde dayak yemişim gibi alışkın olmadığım türden yoğun bir duygu patlaması yaşıyordum.

"Bu benim isteğimle olacak bir şey olmuş olsaydı en başından beri seni uzak tutmayı başarabilirdim." dediğinde, ses tonundaki pişmanlığı duymamayı milyon kez başka şeylere tercih edeceğimi fark ettim.

Luke böyle biri olabilirdi ama bu onun gözümde iyi bir adam olduğu gerçeğini silip atabilecek kadar kuvvetli bir gerçek değildi. Evet şaşırmıştım ve buna alışmam ne kadar süre gerektirecekti hiçbir fikrim yoktu. Ama olmak istediğim yer onun yanıydı. Bir sene gibi bir süre zarfı boyunca zaten kendimi ondan yeterince uzak tutmaya çalışmıştım. Eğer gerçekten o da beni istemiyor olmuş olsaydı çoktan birbirimizi bırakmıştık. Luke ile ilgili doğru zannettiğim ama aslında yanlış olan o kadar çok şey vardı ki. Onu yargıladığımı söylediğinde bunun koca bir saçmalık olduğunu düşünmüştüm fakat gerçekten de bu... koca bir saçmalıkmış.

Bir şey söylemeden bacağımı karnının diğer tarafından atarak kucağına oturdum. Yorganı üstümüzden çekiştirip yatağın olmadığımız tarafında toplarken Luke'un bunu beklemediği belliydi. Mavi gözleri şaşkınlık içinde beni seyrederken parmaklarımı ensesindeki nemli saçların arasına dolaştırdım. Alınlarımızı birbirine yasladığımda aldığı düzensiz nefesler yüzüme vurup aramızda zayıfça salınıyordu. Oturduğu yerde biraz daha dikleşip bu kez hayretini yenerek beni kavradı.

"Birbirimizle olduğumuz sürece nerede ve nasıl olduğumuzun bir önemi yok sanıyordum."

Fısıltım aramızdaki sıcak temasta canlanarak Luke'a ulaştığında göz kapakları yavaşça kapandı. Onları tekrar aynı yavaşlıkta araladığında cenneti vaat eden gözlerinin arkasına sakladığı tehlikeyi sezinlemiş olsam da bu beni korkutmadı.

Lover and the Loved || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin