"Don't leave me now, don't say goodbye."

1.6K 159 153
                                    

Hikayemizin ilk sayfasında,
Gelecek çok aydınlık görünüyordu.
Ve daha sonra bu çok kötü bir şeye dönüştü.
Nedenini bilmiyorum, hâlâ çok şaşkınım.
Meleklerin bile kötü planları var.
Ve sen bunları abartıyorsun.
Fakat sen her zaman benim kahramanım olacaksın.
Aklını kaybetsen bile.

LaFayette, Sweet Brooklyn'in kapısının üstüne SATILIK pankartını astıktan sonra ellerindeki tozları çırptı. Ben o sırada arabanın bagajına kendi valizimi yerleştirmek için tekerleklerini asfaltta sürüklüyordum. Son bir kez etrafıma baktım.

Çıkmaz sokağa bile.

Her şeyin başlangıcı olan o çıkmaz sokağa bile.

LaFayette, valizimi taşımaya çalıştığımı gördüğünde kaşlarını çattı. Bana doğru koşar adımlarla yaklaşıp valizi aniden ellerimin arasından aldı. Bir anda kuvvetle kaldırıp, kendi eşyalarımızla doldurduğumuz arka bagajın içine atarken beni azarladı.

"Dikişlerini patlatmaya meraklısın herhalde."

Gülümsedim. "İdare edebiliyordum."

Valizi bagajın içine devrilmeyecek şekilde yerleştirirken benim cümlemi duyduğunda omzunun arkasından dönüp benimle göz göze geldi. Bagaj kapağını dikkatle kapatıp, tam kapandığından da emin olduktan sonra "Biliyorum," deyip başını salladı. "Benim kardeşim her zaman idare etmenin bir yolunu bulur."

O anda göğsümde nasıl bir his oluştuğunu anlatabilmemin bir yolu yoktu sanırım. İyileşmeye çalıştığım bunca zaman boyunca LaFayette hep buradaydı. Sweet Brooklyn'i o berbat günün ardından Luke ve Jack'e teslim etmek istediğini söylemişti. Zaten aslında planı da söylediğini yapmaktı fakat onlar izin vermemişlerdi. LaFayette ve ben olmadan olmayacağını söylemişler. Bu konuda fazla ısrarcı davranınca LaFayette de onlardan bağımsız olarak bir karar aldı ve burayı satılığa çıkardı.

Gözlerim yeniden mekânı buldu. LaFayette kolunu omzuna atıp beni kendisine çekerken elim karnımdaki ameliyat izinin üstüne gitti.
Bundan sonrasında ne yapacağımızı bilmiyordum. Nasıl bir hayatımın olacağını da bilmediğim gibi. Muhtemelen okulu bırakmak zorunda kalacaktım. Tüm bu kötülükler kafamın içinde ve kalbimde cirit atarken bir şeyler yapabilecek gücü bulamıyordum kendimde. Bu kadarı bile benim için bir mucizeydi. LaFayette kısa bir sürede beni oldukça çabuk toparlamıştı.

Luke'u benden uzak tutarak.

Ona çok kızgındım. Bana söylemeliydi. Eline Noah'ın kanı değene kadar bir derecede onu affedebilirdim. Sonuçta Jack'in ilk çocuğunu kasıtlı öldüren ve her şeyi başlatan onlardı. Dolayısıyla işleri bu şekilde çözmeyi seçtilerse ve bu benden önce olan olaylarsa, ne diyebilirdim ki? Sadece bana ve LaFayette'e anlatmalıydı.

Doğru haliyle.

Ve Noah... arkadaşım için içim sızlıyordu. Benim yüzümden öldüğünü hatırladıkça boğazımın ortasına oturan yumrudan bir türlü kurtulamıyordum. Bunu hâlâ aklım almıyordu. Sevdiğim adam, en yakın arkadaşımı öldürmüştü. Bana yalanlar söylemişti. Tüm bu kaçırılma olayları olmasaydı daha da söylemeye devam eder miydi?

Bu yüzden istemeye istemeye de olsa bir noktada Clifford iyi bir şey yapmış gibiydi. Gerçekleri öğrenmemiz açısından tabii. Kalanlarını tasvip ettiğimden değildi.

"Geçecek mi LaFayette?"

LaFayette başını bana çevirdi. O da mekânı seyrediyordu. LaFayette benden çok daha fazla seviyordu burayı. Bir sürü emeği vardı sonuçta. Yoktan var etmişti. Anılarımız desem...

Lover and the Loved || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin