"Luke'un evindeydim de ne demek?"
En yakın arkadaşım Noah, dün gece Luke ile yaşadığım olayları anlattığım anda ağzını sonuna kadar açarak tüm olayları dinlemişti. Bir erkek olarak Luke ile ilgili anlattığım şeylere benden daha kolay bir şekilde tatmin edici yorumlarda bulunabileceğini düşünmüştüm ama karşımda şaşkınlık tepkisini giderek büyütmekten ve aynı cümleyi milyonuncu kez tekrar etmekten başka hiçbir şey yapmıyordu.
Kalın ciltli kitabımı artık odaklanamayacağımı anladığımda kapattım. Gözlerimi devirerek Noah'a döndüm. "Lütfen tekrarlayıp durma. Sinirimi bozmaya başladın."
"Pekala, üzgünüm Prenses Mila ama o hergelenin seni evine götürdüğünü ve öptüğünü söylediğinde buna uygun verebileceğim başka tepkim yok."
"Kafamı karıştırmak için yapıyor sadece."Kitabı yeniden açıp derste yetiştiremediğim kısımları almış olduğum ses kaydından dinleyerek sayfalara not düşmeye devam edecektim ki Noah beni durdurdu.
"Daha ne düşündüğümü bile söylemedim."
"Bir şey söylemene gerek yok Noah, her zaman ki Luke Hemmings işte."
Bu sefer sinirle gözlerini deviren kişi Noah oldu. Ağzını bana sağlam bir küfür etmek için açmıştı ama kaşlarımı kaldırıp bakışlarımı ona diktiğimde kendini durdurdu. "Adam sana yattığı fahişelerden olmadığını, onlardan çok daha fazla değer verdiğini söylemiş. Bir erkekten bunu her zaman açıkça duyamazsın."
"Bu sanki inanılmaz bir lütufmuş gibi."
"Eğer bunu söyleyen adam Luke ise evet, Mila," kaşlarını beni teyit etmek istercesine havaya kaldırdı. "Bu cidden öyle."
Noah ile bu konuda aynı fikirde değildim ve sanırım hayatın önüme sermiş olduğu hiçbir koşulda da onunla aynı fikiri paylaşmayacaktım. Luke böyle bir şeyi karşısında eriyip gitmemi gerektiren inanılmaz romantik bir sözmüş gibi söylemiş olabilirdi ama yaptığı diğer kadınları aşağılamak oluyordu. Bunu elbette bir lütuf saymayacaktım. Ama o anın vermiş olduğu adrenalin duygusu kalbimde bazı anlam veremediğim hislerin çırpınışına sebep olmuştu. İnkar etmeyecektim. Yol her ne kadar yanlış olsa da, o an Luke gibi birisi için özel olduğumu düşünmeye başlamıştım.
Ta ki bunu bir oyundan farksız gördüğünü dile getirene kadar.
"Bunu oyunmuş gibi görüyor olmasına neden bir şey söylemiyorsun?" Kendi fikrimle Noah üzerinde karşı gelemeyeceği bir üstünlük kurmaya çalışıyordum. "Sana onca yanlış olduğunu düşündüğüm şeyi anlattım ve sen içlerinden sadece birine mi kafayı taktın?"
Noah, pet şişenin içindeki suyu dudaklarına götürmeden önce onu alt etmeye çalıştığımı fark etmişti ve beni yanıtlarken oldukça sakindi. "Ya onun için doğru kişi sen isen? Neden bardağa dolu tarafından bakmaya çalışmıyorsun?"
Bardağın dolu tarafı denilen bir şey yoktu. Luke Hemmings, başlı başına kırıklar ve çatlaklarla dolu bir bardaktı. Su ihtiyacınızı gidermek için o bardağı kullandığınızda ya elinizi keser ya da kırık parçaları suyla birlikte yutardınız. İyi geleceğini düşündürür ama sizi ölüme kadar sürüklerdi.
"Sen sevmekten değil, geri sevilmemekten korkuyorsun."
Noah, kendime bile itiraf etmekte zorlandığım şeyi sesli bir şekilde ortaya attığında resmen oturduğum yerde irkildim. Hiçbir şey olmuyormuş gibi keyifle suyunu içiyordu.
Gerçekten sevilmemekten mi yoksa onu sevmekten mi korkuyordum bilmiyordum. Ama sonuç itibariyle ortada varlığından endişe duyduğum bir korku söz konusuydu ve bununla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum. Noah bana yardımcı olmaktan çok kafamı karıştırıyordu. Luke ise zaten başlı başına bir belaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lover and the Loved || hemmings
Fiksi Penggemar"Bu gece günceme yazacağım." "Neyi?" "Ateşten eli yanan çocuğun ateşi sevdiğini."