part twenty four

1.4K 146 67
                                    

Gözlerimi açtığımda kapkaranlık bir yerdeydim. Ensemde çok ciddi bir ağrı vardı. Sanki gözlerimi kırpıştırdıkça oradaki sızı şiddetini arttıracağına yemin etmiş gibiydi. Üstelik şiddeti arttıkça midem de bulanıyordu. Zavallı organlarım içeride çalkalanıyor, kendi aralarında yer değiştiriyordu sanki.

Ellerim ve ayaklarım, oturduğum sandalyeye bağlıydı. Dudaklarımın üstü bir bant parçasıyla kapatılmıştı. Oturduğum yerde biraz kıpırdandım ama bu şartlar altında ne hareket etmem ne de konuşabilmem mümkündü. İçeride çok yoğun bir nem ve rutubet kokusu vardı. Simsiyah odanın içinde küçük ışık huzmelerinin ağırlanmasını sağlayan tek şey, arkamdaki duvarın tepesindeki pencereydi. Ki ona da pencere demeye bin şahit isterdi. Omzumun üstünden arkamı dönüp baktığımda zaten küçük bir dikdörtgen şeklindeydi ve demir parmaklıklarla örtülüydü.

Sesimin çıkmayacağını biliyordum ama yine de birileri bilincimin yerine geldiğini anlasın diye çığlık attım. Ağzım kapalı olduğu için sadece boğuk, bastırılmış dümdüz bir bağırmadan öteye gidemedi sesim. Yerimde birkaç kez daha kıpırdanma çabasına girdim, yaptığım her şeyin imkansız olduğunun son derece farkında olmama rağmen elimden sürekli bir şeyler yapmak geliyordu.

Clifford'a karşı bir şeyler yapmak.

Onlara güvenilmemesi gerektiğini biliyordum. Benimle birlikte o da burada mıydı bilmiyordum ama LaFayette'in de onun tıpkı geçmişlerinden itibaren duyulduğu gibi güvenilmez bir soya sahip olduğunu söylediğini hatırladım.

Çok doğruydu.

Hiçbir zaman hangi çetenin içinde yer aldıklarını tam olarak anlamamıştım. Yeri hep belirsiz gibiydi. Sanki kendi aralarında da bir çetelerdi. Mesela bizde LaFayette, Luke, Elliot ve aklıma daha isimleri gelmeyen bir sürü kişi vardı ve bunlar bizimdi. Alessia ve Clifford ise Jack'in tarafında olarak görünmelerine rağmen aslında bu bana hep eğreti gelmişti. Çünkü öyle duruyordu. Orada duruyorlardı ama sanki birkaç saatliğine kiralanmış konu mankenlerinden farksızlardı. Dinliyorlarmış gibi görünüyorlardı ama gerçekten dinliyorlarsa bile, kafalarında bizim anlattıklarımızdan başka milyonlarca tilki döndürdüklerine çok emindim.

Yanılmadığımı görmek beni tatmin etmişti. Çünkü Noah'ın katilinin de gerçekten Clark Lewis olduğunu ve bu adamın asıl yardakçılarının Clifford ve Alessia olduklarını kavrayabilmiştim. Clifford'ı bilmiyordum ama Alessia'nın Jack ve Luke'a ihanet etmek için fazlasıyla sebebi varmış gibi görünüyordu. Alessia'nın Luke'a olan duygularının hâlâ taze olduğunu görmemek için aptal olmak lazımdı.

Eh, ortada da ben olduğuma göre.

Demir kapının kilidinin çevrildiğini duyduğumda düşüncelerim, zihnimin duvarlarına asılı kalmalarını sağlayan ipleri kopardı ve beni gerçek dünyaya itti.

Kaçırılmıştım.

Ama nedense o kadar korkmuyordum. Çünkü LaFayette de buradaydı. Her ne kadar onun da eli kolu benim kadar bağlı olmuş olsa da yine de buradaydı ve varlığı bana güven veriyordu. Luke'un da bizi bir şekilde burada bulacağına emindim.

Bizden vazgeçmeyecekti.

Kapının geriye doğru açılmasıyla birlikte içeriye koridorun ışığı kapının şeklini alarak süzüldü. Olduğumuz yeri biraz biraz aydınlatırken, LaFayette'in de aslında benden biraz uzak bir köşede bilekleri başının üzerinde birleştirilmiş ve bir zincirle tavandaki kancaya kurbanlık koyun gibi asılı vaziyette baygın olduğunu fark edebilmiştim. Onun ağzı benimkinin aksine bantlı falan değildi. Üstünde sadece pantolonu ve ayakkabıları vardı, kazağını çıkartmışlardı. Ona bakarken içim sızladı. İstemsizce kendi gözlerim benim üzerimi bulduğunda yalnızca siyah ip askılılarımdan biri ve pantolonumla kaldığımı gördüm.

Lover and the Loved || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin