part six

2.5K 211 64
                                    

Çarşamba gecesi eğer Luke gelmemiş olsaydı benim için oldukça sıradan bir gece olacaktı. Muhtemelen uykudan gözlerimin kapanıyor olmasına rağmen yatağın içinde onu düşünerek dönüp durmaktan uykum kaçacaktı. Sabaha doğru ancak uyuyabilecektim ve okulda resmen uykusuzluktan sürünüyor olacaktım.

Luke, yemek masasının yanında geçen sene LaFayette ile birlikte marangozdan alıp zımparaladıktan ve özenle boyadıktan sonra cilaladığımız kitaplığa gözlerini gezdiriyordu. Elleri kotunun cebindeyken salon ile bitişik olan mutfağımdan belli etmeden onu seyrediyordum.

Zaten oldukça yakışıklı bir adamdı, hiçbir zaman bunu inkar etmemiştim. Ama birbirimize daha fazla yaklaşmaya başladığımız zamandan bu yana ona uzaktan baksam bile nefesimi kesiyordu. Dağınık kısa sarı saçları, kirpikleri, biçimli kaşları, gözleri, dudakları ve çıktıkça onu daha da çekici yapan sakallarıyla bütün dünyayı kendisine mest edebilecek türden bir güzelliğe sahipti.

Bakışlarını kitaplığımdan çevirip bana baktığında onu dakikalardır hayranlıkla dikizliyor olduğumu çoktan biliyormuş gibi hınzır bir gülümseme takındı. Gözlerimi kaçırıp kahveleri kupa bardaklarımıza doldururken genzimi temizledim. Sanki zaten hazırda olan kahvenin yapılması saatler süren uzun bir işlem gerektiriyormuş gibi davranmaya çalışıyordum.

Ama yalnızca çalışıyordum.

Kupaları alıp salona, yanına geçtim. Bardağı uzatırken tenlerimiz birkaç saniyeliğine de olsa birbirine temas etmişti. Teninin sıcaklığının parmaklarım arasında tuttuğum kahveden daha sıcak olduğunu fark ettiğimde irkilmemek için belli belirsiz dudağımı ısırdım.

Ben hemen kitaplığın dibindeki çift kişilik koltuğa otururken Luke, bir eli cebinde diğer eli bardağını tutuyor, ayakta bekliyordu.

"Kitapları sevdiğini bilmiyordum," diye bir yerden konuya giriş yaptım. Mavileri beni bulduğu sırada çok kısa bir sürede başını eğip tembelce gülümsedi. Yeniden göz göze geldiğimizde kahvemi yudumluyordum.

Omuz silkti. "Pek ilgili olduğum söylenemez."

"Pek ilgili olmayan birine göre fazla göz gezdirdin."

Gözlerini ıslattığım dudaklarıma kaydırırken göğsünün zorlanarak havalandığını yakaladım. Aptal değildim, her ne kadar onu tanıdığım haliyle davranmamaya çalışsa da beni fazlasıyla arzuluyor olduğunu görebiliyordum. Fakat zaten bunu inkar ediyormuş gibi de davranmıyordu.

Kahvesini ortadaki sehpanın üzerine koyarken gelip yanıma, daha doğrusu tam olarak dibime oturdu. Bacaklarımı toplayıp kendime çekerken elimden kaymaması için kupayı parmaklarımın arasında daha sıkı kavradım.

Aramızda hiç mesafe yoktu. Kelimenin tam anlamıyla dip dibeydik. Elimde tutmakta zorlandığım kupayı alıp kendisininkinin yanına bıraktığında nefesimi tutmuştum. Tekrar sırtını yaslayıp bana döndü. "Seninle ilgili her şeyi anlamaya çalışıyorum çünkü." İmalı bir ses tonu kullandı. "Uzun zamandır seni izin verdiğin ölçüde tanımaya çalıştım. LaFayette'ten dinlediğim kadarıyla," kucağımda sözlerinin çarpıcılığından bütün vücudum kadar etkilenmiş ellerime uzandı. Parmaklarımız birbiri arasından kayıp kenetlenirken sessizce ama öldürücü bir yavaşlıkta derin derin nefesler alıp verdim.

Gözleri ilk defa dudaklarıma kaymadan, sadece kahverengilerim arasında mekik dokumaya başladığında bunun öncekilerden daha can alıcı olduğunu fark ettim. Kalbim göğüs kafesimi aşıp bu heyecandan kurtulmak ister gibi atarken baş parmağının elimin üzerinde çizdiği hayali daireler başımı döndürüyordu.

"Bana güveniyor musun Mila?"

Bütün kaslarımı eritmeye yetecek kadar sıcak olan sesi kulaklarıma dolduğunda bayılacak gibi oldum. Beni hiç zorlanmadan kendisine iyice yaklaştırıp şakağımdan öptüğünde gürültülü bir nefes aldım.

Lover and the Loved || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin