Beyin değişik bir organ. Vücuttaki işlevi kesinlikle yadsınamaz; hani sen o kadar hormon salgılat, tüm vücudu yönet, sinir sistemini tekelinde tutarak canlıları sinir hastası etme görevini üstlen... Yani tüm bunlar büyük bir emeğin sonucu. Fakat bazen insanların verdiği kararlarda veya dışarı savurduğu düşüncelerde beynin lobları işlevsiz kalıyor, hatta daha fazla lobu olsa onların da işlevsiz kalacağı aşikâr. Bu durumda bağırsaklarımız ve içlerindeki milyonlarca bakteri devreye giriyor ve beynimizin alamadığı doğru kararları ve sarf edemediği yararlı düşünceleri gerçekleştirmemizi sağlıyor. Ben de aslında beynime değil, bağırsaklarıma güvenmem gerektiğini aldığım kötü bir karar sonucunda fark ettim.
Lee Taeyong beni kütüphaneye davet edeli birkaç saat olmuştu. O andan beri ne Nakamoto Yuta ile ne de onunla konuşmuştum, başka arkadaşlarımla da görüşmeden direkt yurda gitmiştim. İki saat kadar uyuduktan sonra akşam yemeği yedim ve çalışma masamın başına geçtim. Hava kararmaya yakındı, karşı yurdun odalarının ışıkları bir bir açılıyordu. Biyoloji ödevimin ilk sayfasını açtım ve kitapla bakışmaya başladım. Sayfada kocaman bir beyin resmi vardı ve yanda yazan beyin kısımlarının adlarını farklı renklerle boyanmış beyin kısımlarıyla eşleştirmem gerekiyordu. Tüm insanoğlunda ortak olan fakat Nakamoto Yuta'da bulunmayan bu efsane organla ilgili bu ödevin bana uçsuz bucaksız ufuklar açacağından emindim.
Oksipital lob: Görme duyusunun algılanması. Yeşil.
Parietal lob: Temas, basınç, titreme, acı, sıcaklık ve tat duyuları; konuşulan ve yazılanı anlama. Sarı.
Frontal lob: İstemli hareketlerin kontrolü. Kırmızı.
Temporal lob: Ses ve koku duyularının algılanması, hafıza merkezi. Mavi.Beyin kısımları sayfasının hemen yan sayfasında ise sinir sistemiyle ilgili bazı alıştırmalar vardı, onları da yaptıktan sonra biraz hava almak üzere hırkamı giyip telefonumu alıp aşağı indim. Dışarıdaki banklardan birine oturdum ve önümden gelip geçen insanları izlemeye koyuldum. Telefonumun çaldığını telefonum cebimde titreyince fark ettim.
Nakamoto Yuta arıyor...
"Efendim?" Yuta kısa bir süre bekledikten sonra konuşmaya başladı. "Konuşmamız lazım."
Bu cümleyi biliyordum. Bu cümlenin sonrasında neler olacağını da biliyordum. Yuta beni havadan sudan konuşmak için aramamıştı. Kek tarifi de istemeyecekti. Veya sınıftaki son dakika dedikodularını anlatmak için de söylememişti bu cümleyi. Gerilim tırmanıyordu, Yuta benden ayrılacaktı. "Yurdun önündeyim."
"Beş dakikaya geliyorum."
Dııt... Dııt... Dııt...
Beş dakika sonra Nakamoto Yuta hırkasının kapüşonunu başına geçirmiş bir halde, hızlı adımlarla yanıma geldi ve ani bir hareketle kollarını vücuduma doladı. "Özür dilerim, Hana. Tam bir aptal hatta tam bir hayvan olduğum için özür dilerim. Bazen kendimi kaybediyorum, aklım yerinde olmuyor. Seni üzebiliyorum fakat bunları isteyerek yapmıyorum. Seni seviyorum, Osaki Hana. Seni çok seviyorum."
Başım hâlen daha onun göğsüne gömülü bir haldeyken beni öpmeye başladı. Saçlarıma, yüzüme öpücükler konduruyordu. Dudakları dudaklarımın kenarına vardığında onu durdurdum. "Ben sevmiyorum."
Yuta bir anda bedenini benimkinden ayırdı, ben de az sonra olacaklar için gözlerimi kapatarak dişlerimi sıktım. "Sevmiyorum mu? Ben doğru mu duydum?" Gözlerimi açtım ve başımla onayladım.
"İyi geceler, Nakamoto Yuta." Arkamı dönüp yurda doğru yürümeye hazırlanmıştım ki Yuta beni kolumdan yakaladı ve kendine çekmeye çalıştı, ben de elbette ki kendimi geriye doğru çektim. "İyi geceler demiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sönen son ışık﹔ lty
Fanfiction" tamamlandı ✔️„ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀hana 37 sayısına, taeyong ise edgar allan poe şiirlerine aşıktı. hana'nın en sevdiği hayvan kelebekti, taeyong ise ispanyolca bilirdi. hana her gece taeyong'un ışığını söndürmesini beklerdi, taeyong ise ışığını bir türlü sön...