Saat 23:47
Karşı yurdun yedi odasının ışığı açıktı. Lee Taeyong'un odası dahil.
Saat 01:55
Yanan ışık sayısı üçe düşmüştü, Lee Taeyong'un odası dahil.
Saat 02:40
Sadece Lee Taeyong'un odasınının ışığı yanıyordu.
Hayatım boyunca yaşadığım bazı olaylar o kadar çelişkiliydi ki, bu olayların hepsini bir denkleme koysam dünyanın en iyi matematikçisi bile bu denklemi çözemezdi muhtemelen. Ertesi gün yaşadığım olayların da çelişkiler içinde olacağını düşünüyordum çünkü gerçekleşeceğini düşündüğüm bu çelişkiler silsilesinin başlangıcı, normalde kimse kapalı alanda güneş gözlüğü takmazken benim okulda güneş gözlüğüyle dolaşmam olayıydı. Gözümde herhangi bir problem yoktu, bunu ilgi ve dikkat çekmek için de yapmamıştım. Sadece, dün gecenin bir köründe yattığım için göz altı torbalarım iyice belirginleşmişti ve sabah aynaya baktığımda ayna neredeyse çatlayacaktı.
Elbette ki derslerde güneş gözlüğünü çıkarmak zorunda kaldım ve tüm sınıfa göz altı torbalarımın nasıl Kore yarım adasından daha büyük olduklarını gösterdim. Birkaç kişinin bu halimi görüp kıkırdadığını fark ettim fakat onları umursamadan derslerimi uslu bir öğrenci gibi dinlemeye devam ettim. Dünkü kağıt ise gizemini hâlen daha koruyordu. Üçüncü dersin sonuna yaklaşmıştık fakat Lee Taeyong yanıma gelip iki kelime dahi etmemişti. Bu notun sırama onun tarafından konulduğu çok barizdi zira okulda İspanyolca bilen çok az kişi vardı. Not meselesi aklıma geldiği sırada başımı yavaşça çevirip Lee Taeyong'a baktım.
Lee Taeyong her zamanki gibi sırasında duran dersin kitabıyla ilgileniyordu. Kısa bir süre daha ona baktım, tam bakışlarımı çevirecekken başını kaldırıp bana baktı ve göz göze geldik. Yavaşça yutkunarak başımı tahtaya doğru çevirdim ve Bayan Park'ın tahtaya yazıyor olduğu değişik formülleri defterime geçirmeye koyuldum. Bayan Park'ın yazacağı on bilinmeyenli bir denklemde a değerini beş dakikada bulabilir fakat Lee Taeyong'un gizemli kişiliğini hiçbir şekilde çözemezmişim gibi geliyordu.
"Evet, ilk denklemi kim çözmek ister?" Bayan Park tahta ile olan işini çoktan bitirmiş, sınıftan tahtaya çıkaracağı kurbanını seçmeye çalışıyordu. Bu kurban herhangi birimiz olabilirdik, bu kurban ben de olabilirdim bu yüzden başımı hızlıca öne eğdim ve başka bir şeyle uğraşıyormuş gibi yaptım. "Osaki Hana?"
Fakat Bayan Park ne yaptı ne etti, leşine yaklaşan bir akbaba gibi dibimde durdu, kıpkırmızı bir yüzle kendisine bakmamı sağladı ve beni usulca tahtaya davet etti. Tüm sınıfın orta şiddetli tezahüratı ile birlikte tahtaya doğru ilerledim ve yüzümde dünyanın en sahte gülümsemesiyle birlikte tebeşiri elime aldım. Tahtaya dönecekken öğretmen kürsüsünün üzerine yerleştirilmiş bir not olduğunu fark ettim. Tahtaya yönelttiğim ilgimin yarısını bu küçük nota aktardım ve başımı kürsüye doğru eğdim, notu daha iyi görebilmek için de gözlerimi kıstım. Not Japonca idi ve notu çözümleme seansım daha başlamamışken Bayan Park'ın nefesini kulaklarımda hissettim. "O notun hesabını dersten sonra vereceksin. Eğer o notu bana çevirdiğinde mantıklı bir şey duymazsam işte o zaman performans notun en büyük kâbusun olacak, Osaki Hana."
En büyük kâbusumun performans notum olmasına hiç gerek yoktu çünkü Bayan Park tek kişilik dev kadro olarak zaten en büyük kâbusumdu yani onunla ilgili en ufak şey bile en büyük kâbusum olmaya adaydı. Ben tahtayla ilgilenmeye başlamışken, Bayan Park'ın kürsüdeki notu söktüğünü hissediyordum. Bayan Park notu elime tutuşturduğu sırada ben çoktan bilinmeyenlerin dünyasına giriş yapmıştım. Bir elimde not kağıdı, diğer elimde tebeşir sınıfın önünde ecel terleri dökerken Bayan Park en sonunda vaz geçip beni tekrar yerime yolladı ve her zamanki gibi matematiğin dostu tembelliğin düşmanı Lee Taeyong'u sahneye davet etti. Sahne hırsızı Lee Taeyong tahtadaki yerini alırken ben de yeni bir not kağıdıyla karşılaşmak üzere sıramın yolunu tutmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sönen son ışık﹔ lty
Fanfiction" tamamlandı ✔️„ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀hana 37 sayısına, taeyong ise edgar allan poe şiirlerine aşıktı. hana'nın en sevdiği hayvan kelebekti, taeyong ise ispanyolca bilirdi. hana her gece taeyong'un ışığını söndürmesini beklerdi, taeyong ise ışığını bir türlü sön...