Bir ayı devirmiş olduğum ilişkilerimde hiçbir zaman erkek arkadaşımın ailesiyle tanışmamıştım. Fakat yine hayatımda bir ilk gerçekleştirerek ilişkimin birinci ayında, Lee Taeyong'un ailesiyle tanışacaktım. Aslında bunu ben istemiştim. Geçen gün Nam Ryujin ile gerçekleştirdiğim korku dolu konuşmadan sonra bunu yapmanın iyi bir fikir olacağını düşünmüştüm. Taeyong'un ailesiyle tanışırsam onu daha iyi tanıyabilirdim.
Bu fikri Taeyong ile paylaştığımda biraz garipsediğini hissetmiştim, hatta resmen bu buluşmayı istemiyor gibiydi. En sonunda ailesinin yurtdışında yaşadığını ve sadece ablasının, sevgilisiyle birlikte Seul'de yaşadığını söyledi. Hoş, ben de ablasıyla tanışmak istediğimi söyledim. Sonuç olarak büyük buluşmaya saatler kalmıştı ve biz hâlâ daha bunun tartışmasını yapıyorduk. Hem de kütüphanenin bahçesinde.
"Endişelenmem gereken sınavlar varken bu ev ziyareti işini neden çıkardın, Hana?" Taeyong elindeki kahve bardağını tutarken ellerinin az da olsa titrediğini fark etmiştim. "Belki de bir kez olsun ilginin çoğunu derslerinden çekip kız arkadaşına yoğunlaştırmalısın. Aileni merak etmem suç mu? Hem ne güzel işte, ablan belki beni sever ve senin de iyi bir kız arkadaşın olmasını takdir eder."
"Evet, senin ne kadar meraklı ve ısrarcı birisi olduğunu da görmüş olur. Ebeveynlerim yurtdışında, ablam ve erkek arkadaşı da öyle muhteşem insanlar değiller inan bana. Bunda neden bu kadar ısrarcısın? Normal çiftler gibi, birinci ayımızı sadece ikimiz kutlasak olmaz mı?"
"Bunu bir kutlama niyetine yapmıyoruz. Biliyorsun, otuzuncu gün benim için hiçbir anlam ifade etmiyor; asıl kutlama bir hafta sonra." Soğumak üzere olan kahvemden bir yudum aldım. Taeyong birinci ayımızı kutlamayacağımızı biliyordu, kutlama yapmak için bir hafta daha beklemeli ve birlikte geçirdiğimiz otuz yedinci günü kutlamalıydık. Yine de sırf bana karşı gelmek adına bunu aklından silmiş gibi davranıyordu sanırım.
"Tamam, tamam. Yarın ablamın evine akşam yemeğine gideceğiz, oldu mu? Fakat bu sefer ne diyerek izin alacağız, Hana?" İzin konusunu düşünmemiştim doğrusu, müdüre öylece Taeyong'un ablasının evine akşam yemeğine gidiyoruz diyemezdik. Daha düzgün bir şey bulmalıydık.
Sonuç olarak Taeyong babaannesinin rahatsızlandığını söyledi, ben de Japonya'dan halamın geldiğini söyledim ve kampüsten ayrılmak için gerekli izinleri aldık. Gece yatmadan önce karşı yurdu kontrol ettim, saat daha gece yarısı bile olmamıştı fakat tüm ışıklar sönüktü.
"Elin terlemiş." Otobüsteydik ve elim Taeyong'un eline sarılı bir haldeydi, yaklaşık yarım saattir yoldaydık ve Taeyong'un eli fena halde terliyordu. Ani bir hareketle elini elimden çekti. "Üzgünüm, neden böyle oldu anlamadım."
"Ben anladım sanırım. Bir sorun mu var?" Taeyong'a doğru tek kaşımı kaldırdım. O ise bakışlarımı umursamadan önüne doğru bakıyordu. "Hayır, hiçbir sorun yok."
"Heyecanlı olan taraf ben olmalıydım, sen neden heyecan yapıyorsun ki? Onlar her zaman gördüğün insanlar değil mi?"
Sadece mırıldandı. "Her zaman gördüğüm insanlar,"
Az önce çektiği elini tekrar tuttum. "Tamam, seni zor duruma sokmayacağım. Sadece onları tanımaya çalışacağım, o kadar. Seni sevdiğimden yapıyorum bunu, gerçekten."
On katlı bir apartmanın dördüncü katında, kapının açılmasını bekliyorduk. Taeyong zili üçüncü kez çalmıştı fakat kapıyı açan yoktu. Dördüncü kez eli zile gittiğinde kapı yavaşça açıldı ve uzun boylu, siyah saçlı ve güzelliğiyle resmen ışık saçan bir kız bizi karşıladı. "Geç kaldığım için üzgünüm, lavabodaydım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sönen son ışık﹔ lty
Fanfiction" tamamlandı ✔️„ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀hana 37 sayısına, taeyong ise edgar allan poe şiirlerine aşıktı. hana'nın en sevdiği hayvan kelebekti, taeyong ise ispanyolca bilirdi. hana her gece taeyong'un ışığını söndürmesini beklerdi, taeyong ise ışığını bir türlü sön...