3. SHATEİEL

276 38 22
                                    

Yatağımda öylece uzanıp tavanı izlerken dün olanları düşünüyordum ve ne yapacağıma dair hiç bir sonuca varamıyordum. Kabus sandığım o gece aslında yaşanmıştı. Bunu artık inkar etmek aptallık olurdu. Peki şimdi ne yapacaktım. Polise mi gitmeliydim? Ah hadi ama ne diyecektim ki onlara, ben aslında gece bir çığlık sesi duydum ve dışarı çıktım, birde ne göreyim bir ceset. Sizi aramadım çünkü sabah kalktığımda bunların kabus olduğunu sandım mı? diyecektim.

Ortada ceset bile yoktu ki.. Hem katilin beni yakaladığını daha sonra hiç bir şey olmamış gibi beni yatağıma taşıdığını söylersem bana çokta inanacaklarını sanmıyordum. Birde okulumuza gelen yeni çocuk vardı. O gece beni yakalayan adamı andırıyordu gözleri.

Ama sadece gözleriyle ona katil damgasını yapıştıramazdım. Benzerlikte olabilirdi. Sonuçta dünyada bir tek yeşil gözlere sahip olan o pis cani değildi ki. Ama ya aslında tesadüf değilse, ya katil oysa... Bunu öğrenmenin bir tek yolu vardı. O da okulumuza yeni gelen yeşil gözlü çocukla tanışıp konuşmaktı. Daha fazla düşünmek istemiyordum çünkü düşündükçe her şey daha da karmaşık bir hal alıyordu. Yastığımın altında duran telefonuma uzanıp saatin kaç olduğuna baktım. Beş cevapsız çağrı vardı.

Hepsi de Irmak'tandı. Şuan konuşacak durumda değildim. Nasılsa okulda görecektim onu. Dün akşam ki kabusun yorgunluğu çökmüştü üzerime. O kabusun ne anlama geldiğini düşünmeye takatim bile yoktu. Zaten anlamı olmayan bir kabus olduğu belliydi. Bu olanlardan çok etkilenmiştim o yüzden böyle saçma kabuslar görmem gayet doğaldı. Dün o kadar berbat bir gündü ki bornozla uyuduğumun farkında bile değildim. Evden sesler gelince korku içinde yatağımdan kalktım.

Tedirgin adımlarla kapıya ilerlemeden önce çalışma masamın üzerinde olan vazoyu elime aldım. Odamın kapısını açmak için kapı kolunu yavaşça aşağı indirdim. Her ne kadar sessiz olmaya çalışsam da kapıyı açtığım anda gıcırtı sesleri duyuldu. Aşağıdan gelen sesler devam ediyordu. Neyse ki evde olan her kimse kapının sesini duymamıştı. Yavaş ve tedirgin adımlarla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Aşağıya indiğimde sesin mutfaktan geldiğini anladım. Tedirgin ve yavaş hareketlerle mutfağa doğru ilerledim. Arkası bana dönük olan ve tezgahta bir şeylerle uğraşan annemi görünce derin bir ''oh'' çekerek kasılan bedenimi rahatlattım.

Annem elinde tuttuğu omlet tavasını mutfakta bulunan yemek masasına koymak için arkasını döndüğünde beni fark etti. Gözleri önce elimde tuttuğum vazoya kaydı. Gülümseyerek gözlerini yüzüme çıkardı. ''Günaydın tatlım. Korkulacak bir şey yok. Bugün evdeyim. İşten izin aldım. Sen nasıl oldun? iyisin değil mi?'' dedi tedirgin bir surat ifadesiyle.

Anneme doğru ilerleyerek elimdeki vazoyu mutfak tezgahına bıraktım. Kollarımı anneme dolayarak sarıldım ''iyim. Endişelenme sen'' dedim.

Annem saçlarımı okşayarak ''merak etme kızım. Ben hep senin yanındayım'' dedikten sonra anlıma bir öpücük kondurdu ve yanaklarımı sıkarak ''Hadi madem uyandın annene yardım et de kahvaltıyı birlikte hazırlayalım'' dedi. Gülümseyerek yanaklarına öpücük kondurdum ''emrin olur annecim. Ama önce üstüme bir şeyler giyinmem lazım. Hemen geliyorum'' dedim.

Önce banyoya gidip yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Daha sonra odama geçtim. Dolabın içinden siyah bir kot pantolon ve siyah bir kazak çıkararak üzerime geçirdim. Aynanın karşısına geçip, çekmeceden tarağımı aldım ve saçlarımı tarayıp, topladım. Daha sonra aşağıya inerek anneme yardım etmeye başladım.

Benim bu hayat da ki tek varlığım annemdi. Çocukluğuma dair anılarım bir tek annem ve bana dayalıydı. Babamın benim varlığımdan haberdar olup olmadığını bile bilmiyordum. Annemle bu konu hakkında pek konuşmazdık. Daha doğrusu ben konuşmak için çabaladıkça annem bir şekilde konunun üzerini örtüyordu. Bende zaman geçtikçe bazı şeyleri kabullenip bu konuyu daha fazla deşmedim ve oluruna bıraktım. 

Meleklerin SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin