Hayatımda her şey oldukça sıradandı. Ben kim miyim? Ben Larin İrgin.. Sakin ve bir o kadar da sıkıcı olan bir hayat, başarılı bir okul öğrencisi ve her anne babanın sahip olmak isteyeceği türden akıllı ve uslu bir genç kızdım. Bunları kendimi övmek için söylemiyordum. Gerçekten öyleydim.
Hoş bir babaya sahip değildim ama bir annem vardı. Hem de her şeyiyle kendini bana adamış, beni tüm zorluklara rağmen bu yaşa kadar getirmiş bir anneye sahiptim. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu bizim. En önemlisi bir babam yoktu. Tabii küçükken bir babamın olmayışını kabullenmek bu kadar kolay olmamıştı benim için.
Her gece bir umut, belki gelir diye beklediğim çok olmuştu. O gecelerde, küçücük kalbimde, daha önce görmediğim birine karşı büyüttüğüm, amansız bir sevgiyle hep aynı soruyu sorardım kendime.. Neden?.. Neden çevremde ki herkesin bir babası varken benim yoktu. Kayan her yıldızda dilediğim tek dilek babamken, o neden yanımda değildi.
Yine böyle bir gecede büyük bir heyecanla, bir yıldızın kaymasını beklerken annem girmişti odama. O zamanlar babasının geleceğine dair umutları olan küçücük bir kızdım. Pencerenin önünde duran beni gördüğü zaman oldukça şaşırmıştı.
Yanıma doğru geldi ve boylarımızı eşitlemek için dizlerinin üstüne çöktü. "Kızım, neden hala uyumadın? Küçük kızların uyanık kalması için baya bir geç saat" demişti gülümseyerek.
Ben ise artık içimde tutamadığım göz yaşlarımı serbest bırakmıştım. Küçücük kollarımı yanıma gelerek dizlerinin üstünde oturan annemin boynuna sarıp, hıçkırarak "neden babam gelmiyor?" diye sormuştum. "Gökyüzünde kayan bir yıldız gördüğümde dilek tutarsam eğer gerçekleşeceğini söylemiştin. Ben babamın gelmesini dilerken o neden gelmiyor. Hiç mi özlemiyor beni anne" demiştim ağlayarak, küskün çıkan bir ses tonuyla. İşte o zaman gözyaşlarıma, annemin hıçkırık sesleri eşlik etti.
Sonra iki eliyle birden gözümden akan yaşları temizleyip, yanaklarımı okşayarak "bazı dilekler vardır ki benim küçük kızım, ne kadar çok istesek de gerçekleşmez. Bu dilekte sadece onlardan biri" demişti burnunu çekerek, elleriyle saçlarımı okşadıktan sonra, büyük bir sevgiyle devam etmişti sözlerine. "Hem bak ben senin yanındayım ve seni çok seviyorum. Benim her şeyim sensin. Seninde her şeyin ben olsam olmaz mı? Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok.. Gerekirse ben sana baba da olurum. Olmaz mı?" demişti hüzünlü bir gülümsemeyle. Olur muydu? neden olmasındı ki. Sonuçta ben bir baba nasıl sevilir, bir baba tarafından nasıl sevinilir bilmiyordum. Ama bir anne nasıl sevilir, onun tarafından nasıl sevinilir biliyordum. Minik ellerimle annemin gözünden akan yaşları silmiş ve sonrada gülümsemiştim. "Olur. Sen bana baba da olursun" demiştim saf bir çocuk heyecanıyla. Annem buruk bir şekilde gülümseyip minik bedenimi kendine doğru çekti ve sımsıkı sarıldı bana.
Bu geceden sonra ise önce dilek tutmayı, sonra da babamın geleceğine dair içinde umudu olan küçük kızı o gece de, pencere önünde anneme sarılı şekilde bıraktım. Ben bir gecede o küçük kızın hayata karşı olan beklentilerini değiştirmiştim. Şimdi de, büyümüş ve genç bir kız olmuş o küçük kızın hayatını, başka bir gecede ikinci kez değiştirecektim. Nasıl mı??....
*****
Sessizliğin karanlığa hüküm sürdüğü sisli bir gece, bir kadının çığlığıyla dağıldı adeta. Karanlık sokaktan gelen çığlık sesleri uykumu bölerek pencereden dışarı bakmamı sağladı.
Gözlerimle çığlık sesinin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Sokak lambaları yanmadığı için, karanlıkta görmekte zorlanıyordum. Galiba yanlış duymuştum. Tam tekrar yatağıma geçeceğim sıra bir kez daha, acı dolu bir çığlık sesi duydum. Bedenim buz gibi bir suyun içerisine atılmış gibi donup kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meleklerin Savaşı
FantastikKanatları koparılmış, cennetten sürgün edilmiş bir meleğin düşüşü ne kadar sert olabilirdi? Kanadı kırılmış bir kuş, en fazla nereye kadar uçabilirdi? Yaşayabilir miydi, hiç alışık olmadığı bir dünyada? Evinden koparılmış, sırf bir ölümlü için bilme...