5. YANGIN

168 32 12
                                    

Engin denizlerin dalgalarında boğulmaya başlayıp, yüzmeyi unutan insanın ellerini serbest bıraktığı. O derin ölüm hissinde yalnız olmayı düşünmek gibidir yaşamak...

Yaşamak sadece öle bilenler için özgürlüktür...

Öldükten sonra yeşermeye başlayan o dipsiz karanlık insanın yalnızlığının güneşidir aslında. Karanlık bazı insanlar için evladının kokusunu bilen bir annedir. Bazıları için ise, yaptığı hatalarla, işlediği günahlarla yüzleşmekten korktuğu zamanlarda sığınıp gizlenebileceği bir liman..

Herkesin içinde barındırdığı karanlık farklıdır aslında. Kimi fark etmeden sığınır bu karanlığa. Kimi sonunu bilmeden isteyerek, merak ederek, düşünmeden atar o adımı kör kuytuya. Önce büyük bir merakla keşfetmeye başlar , daha sonra keşfettiği her karanlığa kendinden bir parça bırakır. Bıraktığı her parçada giderek azalır, azaldıkça yok olur. Gözleri vardır ama göremez, elleri vardır dokunamaz, ruhu vardır ama hissedemez... sonra yavaş yavaş tükenmeye başlar.. Pes eder. Yok olacağını bile bile teslim olur karanlığa.

Ama sen sakın pes etme. Çünkü o karanlığı aydınlatmak bir umut ışığına bakar. Sakın umut etmekten vazgeçme.. Karanlığın arkasında saklanan, sırasının gelmesini bekleyen güneş gibi ol..

Sakın vazgeçme.. Çünkü asıl karanlık teslim olduğunda değil vazgeçtiğinde başlar...

******

Gözlerimin en derinlerine bakan yeşil gözler. En kuytu köşelerde sakladığım, kendime bile itiraf edemediğim tüm gerçekleri görüyormuş gibi bakıyordu.

Peki bu yeşil gözlerin sahibi bu kadar cezbedici iken, arkasında sakladığı aydınlık neden bu kadar karanlıktı. Shateiel'in söylediği son söz benim nefesimi tutup, donup kalmama neden olmuştu.

Titremesine engel olamadığım dudaklarımı aralayıp "n-ne demek istiyorsun?" dedim kekeleyerek.

Shateiel bulunduğum durumdan keyif alırmış gibi yamuk bir şekilde gülümseyerek "ne duy duysan o. Zamanı geldiğinde seni bir tek ben öldürebilirim. Bir başkasının öldürmesine asla izin vermem" dedi. Yüzünü aramızda bir milim kalacak şekilde yaklaştırdı. Sözünü bitirmesiyle, algıladığım gerçekle kaşlarımın çatılmasına mani olamadım. Karşıma geçmiş bir aptal gibi sırıtarak beni tehdit mi ediyordu bu dingil. Birazdan bacaklarının arasına aldığı darbeye rağmen böyle rahat konuşa bilecek miydi bakalım. Durma hadi yap. Yap da seni şimdi, şurada parçalarına ayırsın. Seni bilmem ama ben henüz ölmek için hazır hissetmiyorum kendimi.

Bana göre her zaman saçmalayan ama bu kez mantıklı olan iç sesimi dinleyip yapmakta olacağım şeyden vazgeçtim. Çünkü bende henüz ölmek için hazır hissetmiyordum kendimi. Galiba hiç bir zamanda hissetmeyecektim. Al benden de o kadar!.

Alıp verdiği nefesleri yüzümde hissettiğim Shateiel özel alanımı bir hayli işgal etmişti. Biraz olsun onu kendimden uzaklaştırmak için ellerimi göğsüne yaslayıp itmem hiç bir işe yaramamıştı. Bu kadar yakınımda olması ne yapacağımı şaşırmama neden oluyordu. sert çıkmasına özen gösterdiğim sesimle "Uzaklaş benden!" dedim ama ağzımdan titreyerek çıkan kelimelerle pekte başarılı olduğum söylenemezdi. 

Bu sözüme karşılık bana daha çok yaklaştı. Bir hayli yakınımda olan gözlerine daha fazla bakamayıp, ürkek bakışlarımı Shateiel'in göğsüne indirdim. Fısıldar gibi çıkan ses tonuyla "Ürkek bir ceylan" dedikten sonra yüzümü uzun uzun süzdü. Daha sonra bana son bir bakış atıp arkasını döndü ve yürümeye devam etti. Ben ise Shateiel'in benden uzaklaşmasıyla rahatlayıp derince alıp verdiğim nefesleri ciğerlerime hediye ediyordum. Ölmene izin vermem demekle ne demek istemişti. Ya sonrasında söylediği neydi? Ahh, hadi ama ne demek istediği gayet açık. Adam yüzüne karşı, böyle dümdük seni öldüreceğini söyledi.

Meleklerin SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin