Küçükken arkadaşlarım sürekli babalarını birbirleriyle yarıştırır, hep en güçlüsünün kendi babası olduğunu savunurlardı. Her çocuk babasına saygı duyar onu kahramanı olarak görürdü. Hayatında o kadar önemli bir yere sahip olurdu ki hiç bir sevgi, hiç bir güven bununla yarışamazdı. Ben hiçbir zaman bu duyguyu tadamadım. Benim hiçbir zaman arkadaşlarımla yarıştıracağım bir babam olmamıştı. Arkadaşlarım babalarını yarıştırırken ben bir köşeye çekilip onları izlerdim. Ben küçüklüğümden beri kahramansızdım. Ama bugün, bu karanlık sokakta, beni ölümün pençesinden kurtaran ve güvende hissettiren yeşil gözler sayesinde artık benim de bir kahramanım varmış gibi hissediyordum...
Ama bu günümün kahramanı belki de yarınlarımın karanlığını ören örümcekti. Bunu bilemezdim. O yüzden kimi kahraman seçtiğinize dikkat etmeliydim...
Ela gözlerimin şaşkınlık içinde baktığı, o yeşil gözler. Ruhumu esir almış bana hüküm sürüyordu. Cinayetle suçladığım o gözler şimdi de hayatımı kurtarmıştı. Shateiel gözlerini bana çevirip, iyi olduğumdan emin olmak istermiş gibi bir süre beni süzdükten sonra, Adama doğru dönüp birkaç küfür savurdu. Adamı yakasından tutup ayağa kaldırdı.
"Bu gözlere iyi bak çünkü bir daha ki görüşünde ölmüş olacaksın" deyip yumruklar savurmaya başladı.
Adamın yüzü kanlar içinde kalmıştı. Artık adamın herhangi bir tepki vermediğini görünce bayıldığını anladım. Shateiel adamı sırtına alarak saklanmış olduğum çöp konteynırının içine atıp "eğlence dediğin böyle olur" dedi.
Daha sonra adımlarını bana doğru yönlendirdi. Refleks olarak ayağa kalkmaya çalıştım. Fakat sırtıma saplanan keskin ve şiddetli acıdan dolayı tekrar olduğum yere, sırt üstü düştüm. Acıdan dolayı dolan gözlerimden, bir damla yaş süzülerek şakaklarıma doğru aktı. O sırada yanıma varan Shateiel dizlerinin üstüne çöktü ve elini yüzüme doğru uzattı. Elleriyle yanaklarımı kavrayarak akan gözyaşımı sildi. Merhamet kokan bir ses tonuyla "merak etme. Senin zarar görmene asla izin vermeyeceğim" dedi...
Güçlü kollarıyla, beni incitmeyecek bir şekilde kavrayıp, kucağına aldı. İki yanımda sallanan kollarımı düşmemek için boynuna doladım. Bu tepkime karşılık dudağının sağ kenarı hafif bir şekilde yukarı kalktı ama gülümsemedi.
Biraz yürüdükten sonra, yol kenarına park edilmiş araca doğru ilerledik. Arabanın kapısını açarak beni ön koltuğa oturttu. O kadar sersem ve kendimden geçmiştim ki bu olanlara ve yaşadıklarıma karşı tepki veremiyordum. Beni yerleştirdikten sonra kapımı kapatıp sürücü koltuğuna doğru ilerledi. Arabayı çalıştırmadan önce üzerime doğru uzanıp emniyet kemerimi taktı.
Onun kendine has erkeksi kokusu burnumun direğini sızlatırken, kokusunu daha fazla hissedebilmek için, kendime engel olamadım. Burnumun ucuyla boynuna dokunup kokusunu derin bir şekilde içime çektim. Bunu hisseden Shateiel önce irkilip, sonrada kas katı kesilmişti. Kolay gelsin Larin! Acaba ne yaptığını sorabilir miyim? Bilmiyordum. Ne yaptığımı? Neden yaptığımı bilmiyordum. Tek bildiğim, sonsuza kadar bu şekilde durabilirdim.
Shateiel, kemerimi taktıktan sonra bedenini benden uzaklaştırıp sürücü koltuğuna yerleşti. Göz kapaklarım ağırlaştığı için gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Başımı sol omzuma doğru yatırıp Shateiel'i incelemeye başladım. Çok güzeldi. Gerçek olamayacak kadar güzeldi hemde. O gece belki birini öldürmüştü, belki de öldürmemişti. Ama beni kurtarmıştı. Arabayı çalıştırmadan önce gözlerimin içine, daha önce hiç kimsenin ulaşamadığı yerlerini görüyormuş gibi bakıyordu. Kendimi uykunun kollarına teslim etmeden önce, "kimsin sen?" diye bildim sadece. Hissettiğim son şey ise, sol yanağımı usulca okşayan parmaklardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meleklerin Savaşı
FantasyKanatları koparılmış, cennetten sürgün edilmiş bir meleğin düşüşü ne kadar sert olabilirdi? Kanadı kırılmış bir kuş, en fazla nereye kadar uçabilirdi? Yaşayabilir miydi, hiç alışık olmadığı bir dünyada? Evinden koparılmış, sırf bir ölümlü için bilme...