7. ADARA

220 26 14
                                    

Karanlık bir kuyuya düşmüş gibi hissediyordum. Dört bir tarafım karanlıkla çevriliydi. Bu karanlık beni yutuyor boğuyordu. Kurtulmak istiyordum. Kaçıp gitmek ama nasıl yapacağımı bilmiyordum.

Bağırsam duyurabilir miydim sesimi? Tırnaklarımla kazıya kazıya tırmanabilir miydim? Kabuk tutmuş yaralarımı tekrar tekrar kanatarak.. Çabalıyordum.. Mücadele ediyordum.. Tam aydınlığa kavuştum derken, kurtuldum deyip rahat bir nefes alacakken tekrar o kuyuda buluyordum kendimi.. Gittikçe tükeniyordum.. Korktuğum o karanlığa karışıyordum, alışıyordum. Sessizce kabulleniyordum hissizliği, kimsesizliği, annesizliği..

Peki kabullenince geçer miydi? Bu can yakıcı acı.. Yoksa asıl acı kabullenince mi başlardı..

Boğazıma dayanan soğuk metal parçası başta beni korkutmuş olsa da bedenim ve ruhumun hissizliği sayesinde kurtulmak için herhangi bir çaba sarf etmedim.

Çığlığımı yarıda kesip boğazımın kesilmesini bekliyordum. Belki anneme kavuşmuş olurdum. Annemi kaybedeli bir gün olmuştu. Bu acının yıllar geçse bile ilk gün ki gibi taze kalacağını biliyordum. Ben annemin varlığıyla, babamın yokluğunu kabullenmiştim. Peki şimdi annemin yokluğunu nasıl kabullenecektim?..

İçimde sürekli annesini isteyen, hala yaşadığına dair bir umut besleyen o küçük kızı nasıl avuta bilirdim? Birinin çıkıp 'geçecek' demesine yalanda olsa ihtiyacım vardı. Ama o birileri yoktu. Çünkü artık benim kimsem yoktu. Ben zaten ruhumu annemle beraber o evde yakarak öldürdüm. O yüzden artık canımın da bir önemi yoktu.

Arkamda duran kişi her kimse biran önce beni öldürmesi için dua ediyordum. Kendine gel Larin! Öylece ölemezsin. Annenin intikamını almadan. İçini soğutmadan ölemezsin. Diye derinlerden seslenen iç sesimle durup düşündüm. Doğru söylüyordu içimi soğutmadan, annemi benden alanlardan intikamımı almadan ölemezdim.

Arkamdan boğuk bir sesin "kimsin sen?"dediğini duyduktan sonra, arkamdaki kişinin bir erkek olduğunu anlamıştım.

Ne yapmalıydım şah damarıma yakın tuttuğu bıçak yanlış bir hareketimle sonum olabilirdi. Dikkatini dağıtıp önce boğazımda ki kollarının gevşemesini sağlamalıydım ama nasıl?

Sorduğu soruyu cevaplamak yerine onuda beni de şaşırtacak bir şey yaptım delirmiş gibi kahkaha atmaya başladım.

Önceden filmlerde görüp, izlediğim şeyleri yaşıyor olmam artık bana tuhaf gelmiyordu. Sanırım artık bu duruma alışmıştım.

Arkamda ki kişi kahkaha atmamla afallamış boğazımda ki kollarının baskısı az da olsa gevşemişti. Şimdi Larin! Kafanın arkasıyla sert bir darbe indirmenin tam zamanı! diyen iç sesime karşılık hiç vakit kaybetmeden tüm gücümle kafamın arkasıyla yüzüne doğru sert bir darbe indirdim.

Arkamda ki kişi beklemediği hareketimden dolayı geriye doğru sendeledi boğazımda ki elinden de bu sayede kurtulmuştum.

Hızla ileri doğru atılarak şöminenin yanında ki odunlardan bir tanesini elime alıp arkamı döndüm ve hala kendine gelememiş olan adamın kafasına art arda vurmaya başladım. İşte benim kızım. Vur..! Daha sert vur. Kalın kafasını dağıt onun diye kahkaha atıp ellerini çırpan iç sesimi dinleyerek daha sert vurmaya başladım.

"Ahh! seni sürtük. Kes şunu" deyip acıyla inleyen adamı takmadan sırtına omuzuna arada kalın kafasına odunu vurmaya devam ettim. "Asıl sürtük sensin, seni lanet herif! Demek boğazıma bıçak dayarsın haa!" deyip ara vermeden odunu nereye denk gelirse vurmaya devam ediyordum.

Meleklerin SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin