Lucy ve Natsu'nun o konuşmasının ardından bir ay geçmişti. Dört haftadır birlikte yaşıyorlardı.
Bu süre içerisinde Natsu, saraya bir kaç mektup yollamıştı ama gitmesinin ve cevap gelmesinin uzun süreceğini biliyordu ki zaten hala cevap bekliyordu.
Beklemek onun için çok yorucuydu çünkü normalde sabırsız birisiydi ama Lucy yanındayken zamanın nasıl geçtiğini bir türlü anlamıyordu.
Natsu, evdeki yardımcıları kendinin bulması gerektiğini öğrenince, Lucy'e yardımcı göndermeyeceklerini söyleyerek yalan söylemişti.
Bütün gün bu güzel kızla başbaşa vakit geçirmek varken, meraklı gözlerle onları izleyen ve her hareketlerini birilerine ispiyonlamaya hazır olan insanlara etrafında ihtiyacı yoktu.
Onun yerine dışardan, belirli saatlerde gelip evi temizleyip çamaşır yıkayacak birini bulmuştu. Lucy'le mesafesini koruması gereken zamanı sadece bir iki saate indirdikten sonra içi daha rahat etmişti.
Böylesi daha iyiydi, koca bir gün Lucy'le ona kalıyordu ve her şey gerçekten peri masalı gibiydi.
Lucy bir şeyler yazıyordu ve Natsu'yla birlikte onun ufak provasını yapıyorlardı. Lucy o güzel sesiyle Natsu'ya kitap okuyordu.
Natsu'da, bu güzel kıza satranç gibi bildiği strateji oyunlarını öğretirken, hızlı kavrayan zekasına şaşırmadan edemiyordu.
Birbirlerine bir şeyler katmaktan mutluydular. Sarışın prenses, Natsu'ya dans öğretirken, Natsu bu güzel kızın ısrarlarına dayanamayarak ona dövüşmeyi öğretiyordu.
Yemek işini kendileri hallediyorlardı. Natsu küçüklüğünde Gildarts'a bakıp daha sonrasında uzunca bir süre tek yaşadığı için yemek konusunda oldukça yetenekliydi.
Lucy ise bir prenses olmasına rağmen mutfaklarında çalışan aşçıyı çok sevdiği için sürekli onunla pratik yaparak büyümüştü. İkisinin de eli yatkındı ve birlikte yeni şeyler deniyorlardı.
Tam anlamıyla evli bir çift gibiydiler ama aralarında konuşulmadık bir şey vardı. Uyumları, tensel çekimleri, birbirlerine olan ilgileri, bunlar ilk bakışta ikisinin de anladığı şeylerdi ama ikisinin de bunu dile getirmeye cesareti yoktu.
Natsu korkuyordu, prensesi kaybetmekten korkuyordu çünkü aralarındaki ilişki o kadar oturmuştu ki, küçük flörtler ve birlikte sürekli zaman geçirmek bile mucizevi bir şeydi ona göre.
Bazen ona dokunup onu öpmeyi içtenlikle istiyor ama güzel kızın ne tepki vereceğini bilmediği için kendini geri çekiyordu. Ya aramızdaki bu güzel ilişki de biter, geriye hiçbir şey kalmazsa korkusu onu ele geçirmişti.
Bilmediği tek şey prenses için de aynı şeyin geçerli olduğuydu. Bazen sırf çocuğun tepkisini ölçmek için ona sokuluyordu ama bu küçük hamle, çocuğun kararsız bekleyişinden sonra geri çekilmesiyle son buluyordu. Kız artık çocuğun onu kendisinin onu gördüğü gibi görmediğinde karar kılmıştı.
Natsu ise prensesin moralini bozan bir şeyler olduğunun farkındaydı ama aklına bir türlü bunun kendisi ile ilgili olabileceği gelmiyordu. Onun için her şey tıkırında gidiyordu, üzüldüğü tek nokta prensesin ona karşı ne hissettiğini bilmiyor oluşuydu.
Lucy, söylemek istedi. Çok kez cesaretini topladı ve kendinden emin bir şekilde mevzuya girmeye karar verdi. Ama çocuğun ukala tavırları ve sürekli her şeyi dalgaya vuruyor oluşu onu korkutuyordu.
Ya benimde de dalga geçerse, bana gülerse, onu sevdiğim için egosunu tatmin etmek için benimle oynarsa...
Lucy ilk defa aşık oluyordu ve ilk defa bir erkekle bu kadar yakınlık kurmuştu, o yüzden ne olacağını kestiremeyerek korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözden Düşmüş (TAMAMLANDI)
Hayran KurguLucy Heartfilia, sarayda yaşadığı bazı olaylar yüzünden sürgün edilmiş bir Prenses'tir. Kendisine ne olacağını dahi bilmeden, koskoca bir evde kimseyle işletim kurmadan beklemekten başka çaresi yoktur. Ona eşlik etmekle görevli olan, Natsu Dragneel...