Avicii: Hey Brother
Dün gece Woojin yanıma gelmişti. Genelde Woojin'den pek bahsetmem, üstünde de durmam. Woojin.. onu nasıl anlatsam bilemiyorum. Kafamda da pek toparlayabildiğim söylenemez.
Gizli bir kutu gibiydi. Hislerini belli etmez ama hissettirirdi. Hissettirdiğinde nasıl belli etmediği konusunu hâla daha tartışıyorum. Kızdığında sinirliyim demezdi, direk anlardınız. Kızgın olduğunu, mutlu olduğunu direk anlardınız ama üzgün olduğunu anlayamazdınız.
Woojin benim aksime Babasıyla büyüyen bir çocuktu. Babasıyla oyun oynayarak geçmişti çocukluğu. Uçurtma uçurarak, saklambaç oynayarak, balık tutarak. Dolu dolu bir çocukluğu vardı. Ondört yaşına kadar hayatıydı babası onun. Ondört yılı. Ondört yaşındayken babası kalp krizi geçirip ölmüş, bizim Woojin'le beraber.
Nasıl anlatsam bilemiyorum Woojin'i.. kırıktır o. Kırık gülümser, mutlu olunca gözleri dolar. Kimseye hüznünü yansıtmaz, bencil olamazdır. Ama hayat dolu bir kısmıda var. Bizimle beraberken genelde sessiz kalır çoğunlukla, güler, şakalaşır ama sessizdir. Mesela onu hiç kahkaha atarken gördüğümü hatırlamıyorum. Güler sadece. Duşta şarkı söyler, yemek yaparken şarkı söyler, okulda şarkı söyler. Şarkı söyler.
Aslında çok eğlencelidir. Bizim yanımızda özelikle bu kırıklığını saklar, belli etmez. Belki de unutuyordur. Böyleydi Woojin; kırık gülümserdi ama öyle bir gülümserdiki çok güzel olurdu. Genelde liderliği Chan Hyung'a bıraksada Chan Hyung asla Woojin'e danışmadan bir şey yapmazdı. Ya da onun istemediği bir şeyi. Arada kendimi kaybedip Woojin'e yavşamış bile olsam böyleydi işte. Kırık ve güzeldi.
Neyim olduğunu odama gelmeden önce anlamıştı. Tarihlere ve o tarihlerin önemine dikkat ederdi. Sessizce oturduk. Konuşmadan sessizce oturduk. Ben mavi duvarı izledim, o da geçen ay bir blok ileriden aldığımız halıyı.
"Geçmez.." dedi kafasını kaldırmadan.
"Asla geçmez. Her seferinde aynı şekilde yıkar ama geçmez. Önce anılar gösterir canını yakar, sonrada kendini suçlamanı sağlar. Bu acılar böyledir. Her seferinde yıkar."
Kafasını sonunda kaldırıp bana baktı. Yüzünde yine kırık bir gülümseme oluştu.
"Yılda o iki günü bok gibi geçirirsin. Ağlarsın, çığlıklar atarsın ama o iki günde geçer."
Dedikten sonrada oturmaya devam ettik.
"Kırıksın.." dedim aklımdakileri ona söylemeye karar vererek.
"Ellerin bile kırık, ellerinin tutuşu. Gözlerinde kırık, gözbebeklerin titriyor bazen, dalıp dalıp gidiyorsun. Dudaklarında kırık, yorgun yorgun gülümsüyorsun."
Tepkisine bakmak için son cümleyi yüzüne bakarak söyledim.
"Ruhunda kırık ama hâla ayakta. Yılmadı, devam ediyor. Ne kadar kırığın varsa o kadar güçlüsün."
Tepki vermesi biraz uzun sürdü. Söylediklerimi kafasında tartıp düşündü. Sonrada iyi geceler diyip odadan çıktı. Beni onaylamasına gerek yoktu, ben biliyordum.
______________________
Sabah kalkar kalkmaz bizimkilere Annemin yanında olacağıma dair bir not yazdım. Üstüme düzgün bir şeyler giyip, yüzümdeki yaraları kapattım. Çiçekçiye gidip bir sürü çiçek ve kokulu mum aldım. Annemin hangi çiçeği daha çok sevdiğini bilmiyordum. Taksiye binmek yerine yürümeye karar verdim. Ellerim her ne kadar dolu olsada canım yürümek istiyordu. İki saat kadar yürüdükten sonra Annemin yanına varmıştım. Kollarımı sıvayıp güzelce yerini temizledim. Üstündeki yabancı otları temizleyip, yerine yeni getirdiğim çiçekleri koydum. Babamla, Annemin mezarını düzenletmek haklında konuşmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hellewator
FanfictionMinho bir polis memuruydu. Jisung ise yaramaz bir veletti. Wattpad'teki ilk MİNSUNG YADA SUNGMİN hikayesidir.