Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!
[VİXX - Error (Piano Cover)]
Değişimler yapmaya zorlanıyorduk, kendi seyrinde ilerleyen yaşantımız birden bire kırılıyor, bizi farklı yaşamlara gitmeye zorluyordu. Dayanamıyorduk, değişim şarttı lakin en acı verici yolda oydu, buna karşı koyamıyorduk. Hayatımda yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu çok geç fark etmiştim, en başından asla yapmamam gereken bir hata yaparak Jeongguk'a düşmek, onu sevmek ve onun en yakın dostu olmak yanlıştı. Eğer biri bana bu hayatta en çok pişman olduğunuz şey nedir, diye sorsaydı hiç düşünmeden Jeongguk'la tanışmak derdim. Çünkü benim canımı yakan tek kişi oydu ve bunu bilmiyordu, benim ona ne derece kapıldığımı, onun tek damla gözyaşına neleri feda edeceğimi bilmiyordu, Jeongguk hiçbir şey bilmiyordu ve ben kahroluyordum. Keşke, diyordum bazenleri, keşke onunla hiç tanışmasaydım. Fakat sonra dilimi sertçe ıssırıyor ve bunu düşündüğüm için kendime kızıyordum.
Çalan kapının tiz sesi beni düşüncelerimden arındırırken yorgun bedenimi oturduğum koltukta daha çok kaydırarak sızlandım, Jeongguk'tan ayrı kalmak beni her anlamda yoruyordu. Israrla çalan zille birlikte en sonunda yerimden kalkıp lüks dairenin içinde ayaklarımı sürüye sürüye ilerledim ve kapıyı açtım. Gözlerim anında Namjoon'un ışıltılı gözlerini bulduğunda derince iç çekerek gerisin geri salona dönüp kendime mesken edindiğim L koltuğun köşesine yayıldım. İki gün önce saçlarımı boyattırdığı için Namjoon'a oldukça kızgındım, hyung dememe kararı almış olmaktan gurur duyuyordum, zira bu karar yeni başlangıcımda aldığım ilk önemli karardı.
"Ne yapıyorsun?" dedi büyük sakinlikle kendini yanıma bıraktığında, bakışlarımı kısaca köşede duran telefonuma kaydırıp omuz silktim. Tabi ki ona iki gündür Jeongguk'tan mesaj beklediğimi ve gelmeyen her saniyede nasıl ateşler içinde kavrulduğumu anlatmayacaktım, anlatamaz, kelimelere o acının kesif anlamını yükleyemezdim. "Hiç," diye mırıldanıp kafamı arkaya yasladım, Namjoon'un sorgulayan bakışlarını üzerimde hissetsemde ona dönmek istemiyordum.
"Neden burada olduğumu merak etmiyor musun?" Derin sesinin kulaklarımda bıraktığı yankılarının ardından tekrardan omuz silkip bu olayla ilgilenmediğimi gösterdim, zira Namjoon'un pes etmeyen bir yapısının olduğunu iki gün de iyice öğrenmiştim. "Tamam, beni Yoongi hyung gönderdi," Yoongi hyungla bu kadar yakın olduğunu hiç tahmin etmiyordum, lakin o Jin hyungu bile tanıyordu. "Seninle arkadaş olmamı istiyor,"
Baygın bakan gözlerimi ona çevirdiğimde omuz silkerek koltukta bana doğru kaydı, lila saçları düz bir şekilde alnını kaplıyor, oradan da kaşlarını örterek gözlerinin önüne dökülüyordu hafifçe. Dudaklarımı yavaşça yalayarak onu inceledim, okuduğum üniversitedeki en gözde erkeklerden biriydi; gerek giyinişiyle, gerekse kibar davranışlarıyla tamamen kızların göz bebeğiydi. "Arkadaş mı?" dedim kaşlarımı kaldırırken, Namjoon dolgun dudağına dişlerini geçirip bana yandan bir bakış atar atmaz çok ani bir şekilde bileğimden tutarak kendiyle birlikte beni de ayağa kaldırmıştı.
"Ne yapıyorsun?" Yükselen sesimin ardından Namjoon beni duymazdan gelip salondan çıkarmış ve geçici bir süre için Yoongi'nin evinde kaldığım misafir odasına sokmuştu. "Söyleseydin kendimde gelirdim," Ağzımın içinden homurdana homurdana bileğimi kendime çekip yumuşak yatağa oturdum, Namjoon'sa söylediklerimi duyduğu halde cevap vermek yerine dolabın önünde duran geçen gün aldığımız kıyafetlerin olduğu poşetlere göz atıp sinirli bir ifade ile bana döndü. "Bu kıyafetleri nasıl hâlâ denemezsin Taehyung?"
"Çünkü ne yapacağımı bilmiyorum, benim tarzım bu değil Namjoon," Burun kıvırarak bir elimi geriye yaslayıp destek aldım, Namjoon inanmayan gözlerle bana bakıp hahladı. "Tabi, o çocuğun seni neden sevmediğini anlamak zor değil," Kulaklarıma dolan cümlenin yangınımda bıraktığı izlerin kor ateşi kalbime ulaştığında bir anda duygusuzluğa bulanan bakışlarımın odağı Namjoon'un gözleri oldu, ruhum hissettiği hayal kırıklığının kesif acısıyla birlikte bileklerinde jiletin soğuk metalini hafifçe gezdirdi.