Neredeyse 6k'lık bir bölüm, müsait zaman da iyi bir kafayla okumanızı tavsiye ederim.
Ve belirtmek istediğim diğer bir husus, bu hikayede sadece Jeongguk'un suçlu olmadığı. Taehyung'un bakış açısıyla baktığımız için bu tabi ki normal ama onun da yaptığı kritik hatalar var, bunu göz önünde bulundurun.
Yorumlarınızı bekliyorum, özellikle bölüm sonunda fikirlerinizi🐥
Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!
[BTS - House Of Cards]
Bir boşluk vardı içimde, en derinde; doldurulmayı bekleyen, anlam arayan; fakat şimdi, şu anda tamamen silinen bir boşluk. Yakardı önceden canımı, bu hayatın anlamsızlığını o boşluğa sığdırmaya çalışırken yorulurdum, en azından hatıralarımda kalan tek şey buydu, keza tam bu vakitte, güneş yerini akşamın karanlığına bırakırken, o boşluğun geride kalan izleri gözbebeklerimde konaklıyordu. Bitmiş, yorulmuş ve tükenmiştim; zihnimden bir türlü atamadığım anlar bana işkence çektirirken tek yapabildiğim boş gözlerle eski halımın kirli yüzeyini izlemek oluyordu. Belki de bu yüzden Minjae'nin kısık sesini endişeler bürümüş, küçük gözlerine de hüzünler dolmuştu. "Hyung, özür dilerim," dedi tekrardan, bu durgun halimin tamamen ondan kaynaklandığını sanmış ve ona yerimi söylediği için de pişmanlıklar içinde kavrulmuş, hâlâ da kavruluyordu.
"Bir şeyim yok Jae, ben iyiyim." Uzun bir süre sonra ilk kez gözlerimi başka bir yere, Minjae'nin dolu gözlerine, odakladım; küçük omuzlarına farkında olmadan yüklediğim suçluluk duygusunu irislerinde gördüğüm an kollarımı iki yana açarak onu davet ettim. Büyük gözleri kapanıp açılırken bedeni çoktan kucağıma tırmanmış, kolları da boynuma sarılmıştı; tek bir damlasına bile kıyamadığım inci taneleri tişörtümü ıslatırken yaralı koluma dikkat ederek daha çok çektim onu kendime. "Ağlama bebeğim, bak ben gerçekten iyiyim," Sakin sesimi duyar duymaz kafasını hışımla kaldırıp dolu gözlerini çekinmeden dikti bakışlarıma, benim aptallıklarım yüzünden onun üzülmesini görmek her zaman seçtiğim yanlış yollardan sadece bir tanesini daha hayatıma dahil ettiğimin göstergesiydi. "Değilsin hyung," Ucu kızarmış burnunu hafifçe çekerek ıslak yanaklarını sildi, itiraf etmek gerekirse bu görüntü oldukça sevimliydi. "Seni üzmeyeceğini söylemişti bana, söz vermişti. O yüzden yerini söyledim, özür dilerim hyung!" Sonlara doğru hiddetlendiğinde kıkırdayarak susturdum onu, küçücük boyuyla beni korumaya çalışması sabahtan beri siyah gözüken hayatımı bir anda gökkuşağına çevirmişti.
"O beni üzmedi zaten Jae-ah, o beni hiç üzmez," Dediklerime inanmadığını belli edercesine gözlerini devirdiği sırada dış kapıdan giren Hyungsik derin bir nefes verdi, fakat onu görmek içimdeki merakı ve endişeyi birden harladığında kendimi kasmak zorunda kalmıştım. "Bakma bana öyle, arkadaşların seni görmek için geliyorlar." Yorgun sesinden istediğimin dışında şeyler duymak hiç hoşuma gitmemişti; ayrıca şu anda kimseyle görüşecek kadar da kendimi iyi hissetmiyordum. "İstemiyorum," dedim mırıltıyla, sesimi duyan Hyungsik kaşlarını kaldırarak bana bakarken onunda sinirlerinin gerildiğini fark etmiştim. "Onun yanında kalsınlar, şu an ben önemli değilim." Dışarıdan nasıl gözüktüğüm hakkında herhangi bir fikrim yoktu; evet, onları deli gibi özlemiştim, fakat bu bir şeyi değiştirmiyordu. Şu an Jeongguk'un, bilmediği bir hastanede onlara benden daha çok ihtiyacı olduğu da mutlak bir gerçekti.
"Bunun olacağını biliyordum," dedi sıkıntılı bir ifadeyle, kaşlarım çatılırken ne demek istediğini tarttım kafamda bir süre, tam dudaklarımı açıp konuşacakken Minjae'nin kucağımda iyice büzüşerek kalması uzun süredir kapalı olan algılarımı açmış ve miniğimin üşüdüğünü fark etmiştim. "Örtü getirir misin?" Kısık sesimi duyduğunda sorgulamadan kalkıp evdeki tek odaya, yani benim odama, gittiğinde kısa sürede elinde pikeyle gelmiş ve katlı örtüyü kucağımdaki Minjae'nin üzerine örtmüştü. Eski yerine dönmeden önce küçüğümün başına bir öpücük koyarken ben çoktan düşüncelere dalmış, can çekişiyordum. Zihnimde sürekli beni nasıl buldukları dönüp dururken fikir yürütmek belki de o an için epey zordu.