Azıcık yorum istiyorum yahu 🙊
Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!
[Vixx - Error (Piano Cover)]
Özlem, ızdırabımın yollarına serpilmiş gül yaprakları kadar tazeydi, ciğerlerime çektiğim her nefeste hücrelerime kadar kazınan kelebek kokusu uyuşuk beynimi bulandırıyor, beni yolunu bulamadığım bir labirentin en derinlerine salmaktan asla çekinmiyordu. İçimi yakıp kavuran, anıların eski tazeliği ve acısıyla darma duman olmuş beynimin yorgun argın çekildiği savaştan sonra sırtımı yakan güneş ışıklarına merhaba diyerek gözlerimi araladım yavaşça, kirpiklerim uyuşuk bir halde bir birinden ayrı düştükten hemen sonra kafa karışıklılığıyla çenemi yukarı kaldırdığım vakit gözlerimin önüne düşen o sert çehreyle nefeslerim bir bıçak gibi kesildi. Aralık dudaklarından usul usul nefes veren güzel adam bedeni bedenime karışmış bir halde yatıyor, rüyaların ardında geziniyordu; bir süre izlediğim yüzünde farkındalık acımadan tekrar vurdu bilincime, benim sırtımı yakan güneş onda öyle güzel durmuştu ki hayran olmamak, dahası onun büyüsüne kapılmamak elde bile değildi.
Uzun zaman sonra ilk kez kokusuyla uyandığım bir sabahın ardından belimde ellerini hissetmek ve yüzü yüzüme bu kadar yakınken kalp ritmimi sabit tutmak unuttuğum şeylerdi, zira araya giren vakitlerden sonra birlikte uyumuş olduğumuz gerçeği bile şaşkınlığımın önüne geçemiyordu. Gözlerim kirpiklerine kaydığında nefesimi tutup bekledim, güneşin vurduğu suratında parıldayan kirpikleri bir kanca misali yüreğimin kıyılarına takıldı ve ben yanlışlığını bile bile seyrettim dakikalarca o aydınlık yüzü; parmak uçlarım içten içe tenine değmek için kavrulurken onları yumruğumun içine hapsedip gözlerimi ihtirasla yumdum, yoksa o yıllarca aşmaya korktuğum sınırı tek bir saniye bile düşünmeden geçebileceğim için kollarından usulca ayrılıp sıcak yatağımdan çıktım.
Göğsüme yayılan derin bir sıcaklığın ardından dudaklarımı ıssırarak bir süre bekledim, beynim hâlâ durumu idrak edememenin verdiği afallamayla ne yapacağını kestiremez bir haldeydi, yine de bu kalbimin deli gibi atmasına engel olamıyordu. İçimde birikmiş onca duygunun altında ezilmek üzereyken saatin kaç olduğunu önemsemeden cebimden telefonu çıkarıp Hoseok'a kampüse gelmesi hakkında bir mesaj attım, telefonu cebime sıkıştırırken son kez Jeongguk'un masum yüzüne bakıp gülümsedim ve sessiz adımlarla odadan çıktım. Hemen kapının önünde duran bavula kısa bir bakış atıp merdivenlerden inerken dünkü kıyafetlerimle olmayı bile umursamayacak kadar heyecanlıydım, bu yüzden evdeki kelebek kokusunu son kez soluyup kendimi evden dışarıya attım, neyse ki hemen üst sokakta olan durağa yetişebilecek kadar şanslıydım.
Boş yerlerden birine kendimi atıp gözlerimi camdan dışarıya diktim, insanlar yeni başladıkları günde işlerine yetişebilmek için bir o yana, bir bu yana koşturuyorlarken kendi içimdeki karmaşanın garipliğine güldüm; herkesten apayrı bir derdim vardı, lakin bu deedin oldukça cezbedici olduğu gerçeğini inkar edemezdim. Dakikalar sonra kampüsün karşısındaki durakta inince dudaklarımda bastıramadığım bir gülümsemeyle okuldan içeriye girdim ve hiç beklemeden kafeteryanın olduğu yere yöneldim, saatin bilmediğim evresinde beynim vaktin henüz erken olduğunu bas bas bağırırken Hoseok'u bu zamanda çağırmanın pişmanlığıyla bir an duraksasam da adımlarımı kesmeden atmaya devam ettim.
Kafeteryanın soluk renkli kapısını açıp bedenimi sıcak ortama attığımda tek tük dolu masalar arasında gezinen gözüm alevi andıran kızıl saçlara değince sakince Hoseok'un uyukladığı masaya yöneldim, ona doğru attığım her adımda kalbimde vuku bulan bu tatlı sıcaklığın sebebi bende bıraktığı dost izlenimiydi. Yuvarlak masada hemen yanındaki sandalyeye oldukça yavaş otururken kafasını masaya yaslayıp uyuyan arkadaşımı izlemeye koyuldum; tanışmamız üzerinden topu topu bir ay geçmesine rağmen bana olan bu cana yakın davranışları yüzünden yıllar sonra ilk kez pişmanlığı iliklerime kadar yaşamıştım, çünkü hayatımda, Jeongguk'tan sonra, ilk kez bir arkadaşın ve dostun o tanıdık sıcaklığını Namjoon ve Hoseok'ta bulmak bana geç kaldığım bazı zamanları anımsatıyordu.