“yoksun artık yanımda anlamam zaman aldı…”
Günlerim genelde ne yapacağımı düşünmekle geçiyordu. Hatırlıyorum da hem çok mutluydum hemde mutsuz. Benden hoşlandığını düşünüyoruz ama öyle bişey yapıyor ki bundan vazgeçiyoruz sonra bambaşka bişey yapıyor bilmiyorum ya toparlayamayacağım bir cümle oldu galiba…
Bugün kafamı toplamakta biraz sıkıntı çekiyorum, dört yıl öncesine dönmüş gibiyim. Sanki yarın uyanacağım ve yeniden onu görecekmişim gibi. Yeniden bana bakacak ve gülümseyecekmiş gibi. Sanırım her şeyi unutuyorum ama bir gülümsemesini birde hissettirdiklerini hiç unutmuyorum. Canımı deli gibi yaktığı zamanları hele hiç unutmuyorum. Eskiden nefret ederdim ondan, ölse üzülmem derdim ama şimdi öyle değilim artık hiçbirşey hissetmiyorum. Ne nefret ne sevgi,benden aldıkları yüzünden – sadece o değil diğerleri de birçok şey götürdü benden- hissettiğim koca bir boşluk var ve bunu tarif edebileceğim bir kelime yok, henüz öyle bir kelimenin varlığı yok. Ah herneyse çok uzattım nasılsa ne kadar anlatırsam anlatayım, hissettiklerim kadar kalıcı olmayacak. Ne diyorduk “Günlerim genelde ne yapacağımı düşünmekle geçiyordu”. Sabah uyandığım zaman aklıma ilk gelen şey o oluyor,gece yatmadan önce düşündüğüm son şey o oluyordu geceyle gündüz arasındaki zaman diliminden bahsetmiyorum bile. Yüz yüzeyken pek rahat değildik yaptığımız tek şey birbirimize bişeyler anlatıp gülmekti. Tenefüsler benim için artık çocukları bekleme zamanına değilde onunla birlikte konuşup gülme zamanına dönüşmüştü. Neleri sevdiğimi neleri sevmediğimi hangi yiyecekleri sevdiğimi en sevdiğim rengi hepsini biliyordu. Şimdi fark ediyorum da onunla aramızdaki şeyler bittikten sonra müzik zevkimden, en sevdiğim renge kadar her şey değişti yeniden gelse eski Mila’ya dair bişey bulamaz sanırım. Ve galiba böylesi daha iyi, sonuçta ne kadar az hatıra o kadar az acı demek.
Bizim en sevdiğimiz şeylerden birisi de bilmece sormaktı çok saçma ölümüne saçma biliyorum ama biz seviyorduk çok eğleniyorduk. Bahçedeki banklardan birine otururduk – ve o hep benim yanıma otururdu.- o telefonundan bana bilmece sorardı bilemez ve saçmalardım oda dalga geçerdi sinirlenirdim ve o gülerdi. Hep güldü her şeye yaptığım söylediğim anlattığım her şeye güldü kimi zaman küçümsemek için kimi zaman sevimli bulduğu için kimi zamansa anlayamadığım yüzlerce sebepten dolayı.. dediğim gibi kafamı toplamakla bir hayli sıkıntı çekiyorum. Bu kadar eğlenmemize rağmen hiç mesajlaşmadık öğlene kadar zaman geçiriyorduk ve ertesi güne kadar hiç konuşmuyorduk. Telefon numaramı bile almamıştı yahu! Günler tabiri caiz ise su gibi akıp geçiyor ramazan bitti bayram oldu annemle babam memleketimize geldi hem beni almak için hemde bayramı geçirmek için gitme zamanı geldi. Çok ergence olacak biliyorum ama cuk diye oturuyor “ ayrılık çanları bizim içinde çalmaya başladı”. Gitmeden bir gün önce erkek kuzenimin facebookundan kendimi önerdim istek yollasında konuşalım o kadar şey yaşadık araya vermeyelim dedim. Çok azimli aynı zamanda da salak bir kızım ama konumuz bu değil. Önerdim tabi kendimi gizli göreve gitmiş falan gibi hissediyorum. Yaklaşık bir saat sonra benim facebookuma bildirim geldi işte İlkim ….. size arkadaşlık isteği gönderdi gibi bişey. İsteğin geleceğini bildiğim halde içimde bir heyecan bir havaifişek gösterisi falan. Kabul ettim beklemeye başladım bir saat geçti mesaj yok iki saat geçti mesaj yok üç saat geçti hala mesaj yok nokta bile atmıyor halbuki online görüyorum yani. Neyse ağlamaklı ağlamaklı bıraktım telefonu geçtim yatağıma girdim paşa paşa uyudum. Sabah kalktım o gün gitmiyorum camiye falan yola çıkacağız hazırlık yapıyoruz ramazan da bitmiş kahvaltı falan filan öyle şeyleri hallediyoruz telefonu aldım elime ve BAM! Yine mesaj yok. Sayarak söverek bıraktım telefonu bir hışımla geçtim kahvaltı sofrasına yedim yemeğimi. Valizleri hazırladık istasyona gittik – o zaman arabamız yoktu kısa mesafe olduğu için trenle gidip geliyorduk- bindik trene. Taktım kulaklıklarımı dünyanın bütün hüzünlü ayrılık sahnelerini yaşıyorum. Aklımdan da birazdan gelir belki sarılır bana gitme falan der diyorum,sonra yan tarafımdaki annemle babama bakıyorum ve saçmalamaktan vazgeçiyorum. Telefon yine elimde girdim baktım mesaj var HEMDE ONDAN
“MESAJ ATMAK İÇİN GİDECEĞİM GÜNÜ MÜ BEKLEDİN ŞEREFSİZ”
Kalktım tuvalete gideyim ayağıyla bizimkilerin yanından ayrıldım gittim tuvalete –trende tuvalet olurmu demeyin oluyor- kilitledim kapıyı açtım mesajı okumaya başladım ama nasıl ellerim titriyor! Aynadan da bir yandan kendime bakıyorum o zamanlar kendimi güzel bulurdum gerçi öyleydim saftım ve onun benden hoşlanacağına emin gibiydim. Kendi attığım mesajların hiçbirini hatırlamıyorum, hiçbirini. Beynimin en kuytu köşesinde midir nedir anlamadım ama yok. Onun attıklarıysa, hepsi kazılmış gibi. Aşık değildim ona aşk çok farklı bişey diyorlar. Gerçi kimseye aşık olmadım ben inanmamda zaten bu yüzden sadece hoşlanıyordum galiba.
“selam Mila ne haber?
Attığım mesajı hatırlamıyorum bu yüzden doğaçlama bir şeyler yapıp onun attıklarına uydurmaya çalışacağım.
“iyi işte ne olsun eve gidiyorum trendeyim sen?”
“bende iyiyim sana söylemem gereken bişey var.”
İşteburasıtümfilminkoptuğuyer.
“ne söyleyeceksin?”
Bekliyorum…bekliyorum…bekliyorum…bekliyorum
“SEN SEVİYORUM <3” noktasına virgülüne dokunmadan aynen yazdım hiçbir ekleme yapmadan. büyük harflerle ve sonuna kalp koyarak hani şu facebooka özgü pembe kalp varya onu sonuna ekleyerek
Bu mesajı gördüğüm anda her şey canlandı sanki benim için. Uyuyan evren uyandı gibi akşamın bilmem kaçında güneş doğdu sanki. Sonbahara gireceğiz ama sanki ilkbahar geldi gibi. Her mutlu kız gibi yüzüm kızarmış bir şekilde gülümseyerek göz yaşlarımı serbest bıraktım. Aslında biliyormusunuz benim için gözyaşı bir haberci gibi eğer bir şeye başlamadan önce ağlıyorsanız işin sonunda ağlayacaksınız gibi ve eğer bir işin ortasında ağlıyorsanız sonunda güleceksiniz gibi. Belki çok saçma ama benim için %80 kabul gören bir tez. Bu zamana kadar şaşırtmadı beni pek. Alelacele bir cevap yazdım yolladım herhalde
“bende seni seviyorum aşk böcüğüm”
gibi bir şey yazmışımdır.tuvaletten çıktım gittim koltuğuma annem şöyle bir süzdü beni – süzdüden kastım iç organlarıma kadar inceledi oluyor-
“15 dakika oldu Mila nerdesin sen” dedi bende saate baktım harbiden 15 dakika olmuş. Normalde bu tarz yerlerin tuvaletinden tiksinirim bunu en iyi annem bilir.bende bunu bahane olarak kullandım tiksindim falan diyerek. Gel gelelim evimizeeeeee valizimizi aldık benimde elimde ufak bir yolculuk çantası merdivenlerden iniyorum tıpkı filmlerde olduğu gibi hafif bir rüzgar saçlarım uçuş uçuş gözlerimi kapattım bana bakan yok nasılsa bi nefes aldım ve içimden
“İŞTE HİKAYENİN MUTLU SONU”
diye geçirdim. Halbuki benim hikayemde mutlu son yok. Benim hikayemin sonu yok benim hikayem sürekli kırılan bir kızın hikayesi. Sen kırılmış bir parçadan eskisi gibi bir işlev görmesini bekleyemezsin. Beklersen ya hayalperestsin yada salaksındır. Eve geldim bulduğum bütün kağıtlara o günün tarihini yazdım. Duvar kağıdına ikimizin resmini koyamayacağıma göre tarihimizi koyayım dedim oda biziz sonuçta. Bir sürü küçük kağıtlara aynı tarihi yazdım durdum. Unutmamak için, aradan 4-4,5 sene geçti ve ben hala unutmadım
“2 AĞUSTOS…”
Merhaba genel okuyucu sayım 41 son bölüm okuyucu sayımsa 9 diğer bölüme oranla yüzde yüz bir başarı J okuyan herkese öncelikle çok teşekkürler azız ama bu bir şeyi değiştirmez sizden ricam arkadaşlarınıza benden bahsedin ben dünya ile hikayemi paylaşmaya karar verdim okusunlar. Beni kabul edin dünyanıza ben içinizden biriyim tanımadığım onlarca insan hepinizi bir başka seviyorum. -Mila