Normal Ve İmanlı?

4.9K 317 164
                                    

  - Uy başım! Anam anam...

Sabah kalktığımda, resmen enkaz gibiydim. Başım deli gibi dönüyordu ve kusmak istiyordum. Eh bu dürtüme de laf geçiremedim. Odamdaki lavaboya koşup kusmaya başladım. Çıkardıktan sonra yere çöküp soğuk zeminde bir süre oturdum. Sonra da ıkına ıkına anca ayağa kalkarak odam girdim. Jungkook, yerde kıçı havada bir şekilde horul horul uyurken; benim yatağımın üzerindeki tüm pike ve yastıklar yerdeydi.

"Ne yaptık lan dün biz?"

  - Kook.

Ona doğru ilerleyip havadaki poposuna bir şaplak attım.

  - Kalk lan angut!

  - Anne dur üç saadaha...

  - Kook, ne annesi ya? Benim sesimle o cadolozunki bir mi?

   - Hımm, ondan...

Göz devirip onu orda bırakmaya karar verdim ve dolabıma yöneldim. Üzerime siyah bir tişört giymiştim ama altıma ne geçireceğime karar veremiyordum.

  - Rüya mı bu?

Kafamı Kook'un olduğu tarafa çevirdiğimde yarı açık gözleri ile beni süzdüğünü görmüştüm.

"Lan şimdi mi uyanacağın tuttu?! Ben soyununca sana uyanmak için vahiy falan mı iniyor?!"

  - Uyu. Rüya bu. 

  - Rüya?

  - Heee, rüya. Uyu hadi. Dandini dandini dastana tavşanlar girmiş bostana...

Demeye kalmadan yine uykuya dalınca derin bir nefes verdim ve hemen odadan çıkıp Kook'unkine yöneldim. Onun dolabından gri eşofmanlarından birini aldım ve onu giydim. Şu altımdakine bir ben daha sığardı. Umursamamaya çalışıp ipi sıkabildiğim son raddeye kadar sıktım. Oda yetmeyince kemer ile tutturdum ve tişörtüde aşağıya indirince pek bir şey belli olmuyordu. Sadece paçaları boyumun iki katı uzunluğundaydı. Ossun, onları da katlarım.

Giyinince aşağıya inip arka bahçeye çıktım ve Paper'ın yanına gittim. Bir sabah yürüyüşü fena olmazdı. Paper ile evi terk ettiğimde dışarıdaki kalabalıktan saatin öğlen filan olduğunu anlamam pek uzun sürmemişti. Gelen geçen bana, altımdaki -ben giydiğimde- paçalı dona benzeyen eşofmana ve sanki oyuncak tutuyormuşum gibi tuttuğum dobermanımın tasmasına bakıyorlardı. 

"Ne bakıyonuz lan?! Hayatınızda hiç Kang Yeon Do görmediniz mi?"

Bolca bakışmaların arasından nihayet geri dönebildiğimde, ev ahalisinin uyanmış olduğunu gördüm. 

  - Günaydın babalık!

Mutfakta olduğunu tahmin ettiğim babama bağırdığımda, oda bağırmaktan geri durmamıştı.

  - Günaydın kromozom hatası!

Başımı sağa-sola sallayarak güldüm ve Paper'ın tasmasını çözdüm. O odama doğru koştururken, aynı anda Jungkook'da merdivenlerden iniyordu. Paper'ı görünce afallamıştı.

  - Hop, yavaş!

Paper'a geçmesi için yol verdikten sonra, önüne döndü ve göz göze geldik. Tatlı bir şekilde gülüp:

  - Günaydın.

; dedi. 

  - Günaydın.

Merdivenlerden inip yanıma ulaştığında, gözleri alt tarafımda takılı kalmıştı.

  - O... Benim eşofmanım mı?

  - Evet. Altıma ne giyeceğimi bulamayınca, bende senin dolabını kurcukladım.

I don't want a bunny! °•°JJK°•°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin