Ne diyebilirdim ki? Haklıydı.
Hapisten çıkmış biri sabıkalı olduğundan alındığı iş yerine büyük cezalar ödetebilirdi.
Sungji, yüzü aydınlanmış bir şekilde önce kocasına, sonra bana bakıp, gülümsedi. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı.
"Peki, ne iş yapacak?"Bu soru benim de aklıma gelmişti ama nedense sormaya çekinmiştim. Bir askeriyede, bir kadın ne iş yapabilirdi?
Bakışlarımı tekrar Jin'e çevirdiğimde masanın üstünde birleştirdiği ellerine baktığını gördüm.
Ardından kafasını kaldırıp, direk gözlerimin içine baktı.
"Bulurum bir şeyler."
Soruyu tam yanıtlamaması ve gözlerinin hala üzerimde olması beni ürpertiyordu.
Jin, birleştirmiş olduğu ellerini çözüp, nefesini dışarı vererek sırtını sandalyesine yasladı.
"Eh, biz gidelim o zaman." Minhyun, Sungji'nin omzunu pat patlayarak konuştu.
Ben de kafamla onaylayarak, ayağa kalkıp, çantamı elime aldım.
Dönüp, komutana selam vereceğim sırada ifadesiz yüzünü hafiften buruşturarak beni iyice baştan aşağı süzdüğünü gördüm.
Bakışları yüzüme geldiğinde buruşturduğu yüzü hemen gevşeyip, eski halini aldı ve diliyle dudaklarını ıslattı.
Ben de selam verme fikrimden vazgeçerek kapıya doğru çoktan gitmiş Minhyunların yanına ilerledim.
Bakışlarından kesinlikle hoşlanmamıştım.
Delici ve rahatsız edici bakışlarını arkamdan hissediyor gibiydim.
"Sen kal."
Atmakta olduğum adımımı durdurup, kime dediğini idrak etmeye çalıştım.
Sanırım bana diyordu çünkü, anladığım kadarıyla Sungji'yi tanıyordu.
Elimi çantamın tutma yerine getirip, hafiften sıkarak arkamı döndüm.
"Ben mi?" Yine de doğrulamak için sormuştum. İçimden bir his bu adama rezil olmamam gerektiğini söylüyordu.
Kafasını sadece bir kez aşağı doğru sallayarak, yüzüme bakmaya devam ediyordu.
"O zaman sen burada kal, akşam alırız seni." Sungji, elini omzuma koyarak, sıktı ve gülümsedi. Şu an ne kadar mutlu olduğunu az çok parlayan gözlerinden anlayabiliyordum.
"Tamam." Kafamı sallayarak gülümsedikten sonra, Minhyun ile birlikte kapıdan çıktılar.
İkimizin yalnız kaldığı odada, bakışlarımı bana 'sen kal' demiş adama çevirdim.
"Büyük beklentilere girme. Minhyun'un hatırı ve bulaşıkçı açığı olmasa seni buraya bile sokmazdım." Ayağa kalkıp, yukarı çıkmış üniformasını düzeltti.
Demek bulaşıkçılık yapacaktım.
En başından sinir bozucu bir şekilde konuşmasından anlamalıydım. En azından bulaşıkçılık da olsa, iş bulabilmiştim.
Kafamı önüme eğmekten başka elimden hiç bir şey gelmemişti.
Minnettar olacakken, hareketleri aklıma geldikçe sadece gözümde daha da acımasız birine dönüşüyordu.
"Neden hapse girdiğini ve gerçekten girmeyi hak edip, etmediğini merak etmiyorum. Girip, çıkmışsan, bitmiştir." Yanıma doğru geldi ve ağır botlarının tam önümde durduğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General
FanfictionBaşına onca şey gelen Park Jaehyun'un, zor durumda kaldığında kendisine el uzatan adamla yaşayacağı klasiklerden uzak bir hayatı vardı. Kim Seokjin'in ise Jaehyun'u tanıyana kadar normal bir hayatı. "Askerler zaten her şeyi yanlış sanarlar. Mesela s...