Bir, Komutan Kim'in yüzüne, bir de Minhyun'a bakarken, içimde patlayan havai fişekleri yansıtmamaya çalışıyordum.
Şu an, gerçek anlamda o kadar rahatlamıştım ki, Komutan Kim'e sarılasım gelmişti. Tabii bunu yaptıktan muhtemelen iki saniye sonra ölebilirdim de.
Bu kadar mutlu olmuşken, ölmek istemiyordum.
Sabahtan beri oynadığım ve yanımda oturan Komutan Kim'den çekindiğim için yiyemediğim yemeğimi soğuk olmasına aldırmadan yemeye başladım.
Ayrıca şu Hee Lee ismi çok tanıdık geliyordu.
Yangın günü adını çok sık duymuştum.
Birden duraksayıp, yemeğimi bırakıp, arkama yaslandım.
O yangın günü...
Yine de bu kadar mutlu olmuşken moralimin bozulmasını istemediğim için bu fikri uyumadan önce düşünecektim.
Minhyun, yemeğini bitiren Komutan Kim ile içeri girerken biz de Sungji ile mutfağı toplamaya başladık.
Sungji'nin adına çok sevinmiştim gerçekten.
"Sungji, aileleriniz neden gelmedi?" Tabakları tezgaha koyarken sordum.
O da toplamakta olduğu bardakları bırakıp, tezgahın üstüne koydu.
"Şu hamilelik beni olduğundan daha çok yoruyor," Derin bir nefes aldı. "Aslında çağıracaktık, sonra Minhyun vazgeçti, arkadaş arkadaşa kutlamak için. Seokjin'e de kalabalık olacağımızı söylemiş." Biraz gülüp, yerinden doğrulmaya çalıştı.
"Sen otur, ben yaparım." Omuzlarına baskı uygulayarak oturmasını sağladıktan sonra mutfak önlüğünü üstüme giydim.
Burada da bulaşıkları yıkasam bir şey olmazdı, alışmıştım.
"Ee, senin işin nasıl geçiyor?" Sungji, kendine su doldururken, sormasıyla bulaşıkları bırakıp, kendisine döndüm.
"İyi. Yani bir sorun yok." Gözlerimi kaçırmamaya ve gülümsemeye çalıştım.
Tabii Komutan Kim'in taş kalpliliği dışında.
"Alıştın, değil mi?" Tek kaşını kaldırarak şüpheci bir tavırla konuşmasıyla tezgahı tutan ellerimi biraz gevşettim.
"Evet."
"O zaman pazar günü, alışverişe çıkıp, sana bir kaç şey alalım. Hem ben de bebeğime bir şeyler bakarım." Ellerini çırpıp, içtiği suyun bardağını bana uzatırken büyük bir heyecanla konuştu.
'Bebek' kelimesi beni gülümsetmeye yetmişti.
Hızla kafamla onaylayarak, bulaşıkları yıkamaya devam ettim.
"İyi de, ben sana nasıl ulaşacağım?" Sungji, dudaklarını büzüp, anlını kırıştırarak sordu.
Bulaşıkları yıkamayı durdurup, bir süre düşündüm.
"Sen numaranı bir kağıda yaz, bana ver. Ben seni birinden ararım." Hoseok yardımcı olabilirdi belki.
İçeri girdiği sırada ben de hızla bulaşıkları makineye dizmeye başladım.
"Numaramı çantana koydum." Aradan beş dakika geçtikten sonra elindeki kalemi, masaya bırakarak konuştu.
Kafamla onaylayarak, ellerimi kuruladım ve masaya oturup, konuşmaya başladık.
-
Bir yarım saat dertleştikten sonra, içeriye Komutan Kim girdi.
"Jaehyun, hazırlan, çıkalım. Geç oldu." Kapının arasında ceketini giyerken, saatine bakarak konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General
FanfictionBaşına onca şey gelen Park Jaehyun'un, zor durumda kaldığında kendisine el uzatan adamla yaşayacağı klasiklerden uzak bir hayatı vardı. Kim Seokjin'in ise Jaehyun'u tanıyana kadar normal bir hayatı. "Askerler zaten her şeyi yanlış sanarlar. Mesela s...