Hepimiz birbirimize şaşkınlık ve korku ile bakarken, Komutan Kim yanımıza geldi.
"Oğlum, ben burada size bir günlük mola vereyim, dinlensin askerler diyeyim, sizin yaptığınıza bak. Kaçtır sizi bu şekilde yakalıyorum ben?" Sakin bir şekilde konuşarak, gözündeki güneş gözlüğünü çıkarıp, üniformasına taktı.
Bu hareketleri neden bana havalı geliyordu?
"Askeriyede oyun oynamak yasak demiyorum mu ben size ? Bu kaçıncı elinizden aldığım top lan?!" Sona doğru aniden bağırmasıyla, hepimiz yerimizden zıpladık.
"Getir o topu buraya." Eliyle, Minho'yu işaret ederek, topu istemesiyle, Minho hemen topu saklamaya çalıştı.
Ne yapıyordu bu çocuk Tanrı aşkına?
Basitçe verip, kurtulamaz mıydı?
Neden haftalık harçlığını biriktirip, makyaj malzemesi almış, sonra da onu okulda müdüre yakalatmış liseli kızlar gibi davranıyordu?
"Getir dedim!" Bir kez daha bağırmasıyla, başka bir asker hemen topu eline alıp, Komutan Kim'e uzattı.
"Beş dakika içerisinde yemekhanede olun." Topu eline alarak ve güneş gözlüklerini tekrar takarak, binanın köşesini dönüp, gözden kayboldu.
Aralardan kısa boylu bir asker çıkıp, sızlanmaya başladı.
"Ben size dedim, oynamayalım diye. Zorla beni de taktınız peşinize."
Oflaya oflaya o da Komutan Kim'in peşinden giderken, biz de uğultular içinde ilerlemeye başladık.
Binaya girip, merdivenlerden indikten sonra, yemekhaneye vardık.
İçeri girdiğimizde iki nöbetçi, yanımızdan çıktı.
Ortada altı tane sandalyeden yuvarlak oluşturulmuş ve içlerinden birinin üstüne de daha yeni oyun oynadığımız plastik top koyulmuştu.
Ne yapıyordu bu adam?
"Gelin, gelin. Uyarılarımı çok güzel dikkate aldığınız için size güzel bir ödül vermeye karar verdim." Arkasında kavuşturduğu elleriyle dimdik bir duruş sergilerken, kafasıyla işaret etti.
Yemekhanede de gözlük takmasına hala anlam verememiştim.
Hepimiz o tarafa doğru yürürken, bana çattığı kaşlarıyla baktıktan sonra askerlere baktı.
"Soogi ve Jaehyun hariç, geri kalanlar birer sandalye başında dursun ve ben, komut verdiğim an sandalyelerin etrafında dönmeye başlayın."
Anlattıktan sonra, askerler biraz ürke ürke sandalyelerin yanına yaklaştı.
"Dönün." Askerler yavaş yavaş ve üstünde top bulunan sandalyeden kaçınarak, dolanmaya başladı.
Komutan Kim, bakışlarını köşede dikilen bize doğru çevirdi.
"Siz ne arıyordunuz orada peki? Askerler bitti, siz mi başladınız?" Çattığı kaşlarıyla konuştuğunda, ben direk kafamı önüme eğerken, Soogi, sanki bu fikir kendi başının altından çıkmamış gibi saçını savurup, konuşmaya başladı.
"Komutan Kim, biraz eğ-"
"Oturun!" Komutan Kim, Soogi'nin lafın bölerek askerlere komut verirken, Soogi de oflayarak kafasını başka tarafa çevirdi.
Ve ardından büyük bir gürültü duyuldu.
Hızla sesin geldiği tarafa baktığımda, daha yeni mızmızlanan askerin, yerde olduğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General
FanfictionBaşına onca şey gelen Park Jaehyun'un, zor durumda kaldığında kendisine el uzatan adamla yaşayacağı klasiklerden uzak bir hayatı vardı. Kim Seokjin'in ise Jaehyun'u tanıyana kadar normal bir hayatı. "Askerler zaten her şeyi yanlış sanarlar. Mesela s...