Vücudunun gerildiğini hissedebiliyordum.
Bakışlarını önündeki dosyadan çekip, karşısına dikti.
"Ne dediğinin farkında mısın?" Şu an beni ciddiye almış, benimle konuşmaya çalışıyordu.
Dayanamayıp, büyük bir kahkaha daha patlattım ve kafamı göğsüne sürttüm.
Beni itip, hakaret etmesini, azarlamasını bekliyordum ama bir tepki vermemişti. Sadece nefesini dışarı verip, boynuna sardığım kollarımı tuttu.
Uzaklaştırmıyordu da.
Sarhoş olduğum için olayları tam idrak edemiyordum ama zaten kafamın yerinde olmadığını söylememe gerek yoktu.
"Söyleseydin, arkadaşlarla dışarı çıkarken seni de çağırırdık." Dudaklarımı büzüp, kafamı kaldırıp, yüzüne baktım.
Madem eskiden komşuyduk, evde tek başına oturup, sıkılmasına gerek yoktu.
Tam gözlerimin içine bakıyordu ve yüzü yine ifadesizdi ama gözlerinin arkasında garip bir duygu daha vardı.
"Ne saçmalıyorsun sen? Uzaklaş." Kaşlarını çatıp, kollarımı ittirdi.
Kollarım yanlarıma düşerken, kafamı göğsünden kaldırdım.
"Bir kere şu sert görünümünü kenara bıraksan olmaz mı?" Dudaklarımı büzüp, son heceleri uzata uzata söylemiştim.
Ardından hemen yüzünü iki avucumun arasına aldım.
Böyle bir hareket beklemediği belliydi, gözleri hafifçe genişleyerek bana bakıyordu ve niyeyse gözüme kendini bir nedenden dolayı tutuyormuş gibi göründü.
Yanaklarını avuçlayıp, sağa sola çekiştirmeye başladım.
Gözlerim kapandı kapanacaktı. Bardağın hepsini kafama dikmiş olsam da, zaten bardakta az vardı ama benim yine de uykum gelmişti.
Alayla güldü ve bir süre yüzümü inceledi.
Niye beni ittirmiyordu? Oysa ilk buraya geldiğim zamanlar bana değersiz biriymişmişim gibi davranmıştı.
"İçtin mi sen?" Dişleri hafiften görünecek şekilde güldüğünde gözlerim dudaklarına kaydı.
Çok güzel görünüyordu.
Ki her şeyiyle de güzeldi zaten. Kaşları, az da olsa duygu barındıran gözleri, burnu, beyaz teni.
Kızdığında kaşlarını çatması, planlı, programlı ve yaşından kat kat daha olgun durması.
Hala gözlerimin dudaklarında olduğunu fark edince gergince kıpırdanıp, boğazını temizledi.
Dudakları kıpkırmızıydı. Acaba öpsem çilek tadı gelir miydi?
Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.
Tabii gelirdi. Bunu kendime sormam büyük aptallıktı.
Bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde, gözleri, dudaklarım ve gözlerim arasında gidip, geliyordu.
Gözleri kararmıştı.
"İçtin mi?" Sesi hafiften titredi ve dudaklarıma değdi.
Tanrım! Kendime hakim olmamı o kadar zorlaştırıyordu ki.
"Ne önem var ki? Önemli olan şu an ne hissettiğim." Omuz silkerek konuştuğumda, dönen sandalyesini geriye çekip, ayağı kalktı.
"O kahrolası koğuşa güvenmem hata zaten." Sıkıntıyla nefesini dışarı verip, saçlarını karıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General
FanfictionBaşına onca şey gelen Park Jaehyun'un, zor durumda kaldığında kendisine el uzatan adamla yaşayacağı klasiklerden uzak bir hayatı vardı. Kim Seokjin'in ise Jaehyun'u tanıyana kadar normal bir hayatı. "Askerler zaten her şeyi yanlış sanarlar. Mesela s...