Gözlerimi kırpıştırarak koridora bakmaya devam ettim.
"Jaehyun, orada mısın?" Sungji'inin sesini duyduğumda yutkunup, yürümeye devam ettim.
Yalan olmalıydı.
Dedikodu olmalıydı.
"N-Nasıl yani? Biraz daha detaylandırabilir misin?" İçimden yanlış duymuş olayım diye yalvar yakar dua ediyordum.
"Hee Lee Amca var ya, Seokjin'in babası, o babanla arkadaş mıymış neymiş, hep sizin mal varlığınızı kıskanırmış, hani size dedenden miras kalmıştı ya. Ama aramızda kalsın, Minhyun sana dememem için beni tembihledi. Eskiden bizimle aynı mahallede oturduğunu da sana söylemememi istemişti ama senden bir şey saklamam, biliyorsun." İçim daha çok sıkılırken, binadan çıkıp, etrafta Hoseok'u aramaya başladım.
Komutan Gong, askerlere bahçe temizliği için emir verirken, o da bir yandan iyi yapmışlar mı diye kontrol ediyordu.
Şu an işi olduğu için yanına gitmem yanlış olurdu.
"Neden öyle bir şey desin ki?" Minhyun'un neden benim bilmemi istemediğini anlayamamıştım.
"Ben, Seokjin ile ilgili bir şey olduğu için sana söylememi istemediğini düşünüyorum. Ne kadar üstelesem de bana bir şey söylemedi."
"Uf, kafam çok karıştı. Ne yapacağım ben şimdi?" Elimi saçlarıma götürüp, karıştırdım.
Her şey yolunda giderken ve her an aklımda o varken, böyle bir şeyin yoluma çıkması, beni tüm seyrimi değiştirmeye itmişti.
"İş çıkışı, buraya gelsen, birlikte mahalleye gidelim mi- pardon, ay çok üzgünüm. Yani ben sana numarasını versem de sen arasan diyecektim." Bir çırpıda söylediklerini anlamak için kaşlarımı çattım.
Niye mahalleye gitmemden çekiniyordu?
Eski mahalleye gidersem, evimizin halini görürsem, psikolojimin olumsuz etkileneceğini düşünüyor olmalıydı.
Haklıydı da.
"Tamam o zaman sen bana sonra mesaj at." Kendimi çıkmaza girmiş gibi hissediyordum.
"Tamam, görüşürüz." Çekingen bir şekilde konuşup, telefonu kapattı.
Yemekhaneye geri dönüp, yemeğimi yedim ve bulaşıkları topladım.
Odama çıkıp, kapıyı açtım ve kendimi yatağıma bıraktım.
Yangın kasıtlı çıkmamıştı ama ben hapse kasıtlı atılmıştım.
Ve duyduklarıma göre bunu yapan kişi Hee Lee idi.
Eğer oysa ne yapacağımı kestiremiyordum. Sonuçta o adam, Komutan Kim'in babasıydı ve ben her ne kadar itiraf edemesem de Komutan Kim'e alışmıştım, hem de fazlasıyla. Belki alışmaktan daha ötesi de olabilirdi, bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı ve o da eğer söylenenler doğruysa bir daha Komutan Kim'in bulunduğu bir ortamda bile bulunmayacağımdı.
Telefonuma bir mesaj sesi geldiğinde cebimden telefonu çıkarıp, ekranı açtım.
Numaranı Sungji verdi. Bundan sonra seni nöbetçiler aracılığıyla çağırmak zorunda kalmam. Bu arada kıyafetler yakışmış :) K.S.J
Mesajları okuduktan sonra yatağıma çıkıp, zıplamam gerekirdi fakat sadece sinirle gülebilmiştim.
Başıma gelenlerden en ufak bir haberi var mıydı?
Babasının beni hapse attırdığından, hayatımı elimden aldığından?
Vardı tabii.
Bunları yapan babasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General
FanfictionBaşına onca şey gelen Park Jaehyun'un, zor durumda kaldığında kendisine el uzatan adamla yaşayacağı klasiklerden uzak bir hayatı vardı. Kim Seokjin'in ise Jaehyun'u tanıyana kadar normal bir hayatı. "Askerler zaten her şeyi yanlış sanarlar. Mesela s...