"Bence artık gidin, Komutan Kim sizi burada görürse sinirlenir." Soogi ellerini çırparak, beni askerlerin arasından çıkardı. Üstüm başım hep traş spreyi olmuştu.
"Tüh, yemeğimizi de yiyemedik. Neyse, Jaehyun'a değer ama." Arkalardan hafif uzun boylu, esmer bir çocuk çıktı ve bana göz kırptı.
Bense ne anlamda kırptığını anlayamadığım için kendimi gülümsemeye zorladım.
Sonra askerler tabaklarını toplayıp, büyük tezgaha getirmeye başladılar. Yemekhanede tabak, çatalların, askerlerin gür seslerinin ve botlarının çıkardığı büyük bir gürültü hakimdi.
Soogi omzuma dokundu ve kulağıma doğru yaklaşıp, bağıra bağıra konuşmaya başladı.
"Jaehyun, benim gitmem lazım, Seokjin'in emirlerine uymamam hoşuna gitmez." Saçını savurduktan sonra, arkasını dönerek salına salına mutfağa ilerledi.
Tanrım, ben bu kıza nasıl katlanacaktım?
Seokjin ha?
Küçük bir kahkaha attım.
Tabağını getiren her asker, hızla yemekhaneden çıkarken içeride küçük bir topluluk kaldı.
Bana beklentiyle bakarlarken ben de aynı şekilde onlara bakmaya başladım.
Daha yeni bana göz kırpmış esmer çocuk boğazını temizleyip, dikkatimi üzerine çekti.
"Soogi söyledi, bulaşıklar sana kalmış. Biz de sana yardım etmeye karar verdik." Ellerini birleştirip, dudaklarını birbirine bastırdı. Sesi kalındı ve hoş bir tınısı vardı.
Yakasına bir isim aramak için baktığımda 'Song' yazdığını gördüm.
Ne alakaydı?
Çattığım kaşlarımla bakışlarımı yüzüne çıkardığımda sırıttığını gördüm. Sapık falan olabilir miydi?
"Haydi, Kim birazdan gelir." Askerler hızla tezgahı toplamaya başladığında, ben de bir bez alarak masaları silmeye başladım.
Neredeyse bir yarım saate tüm bulaşıkları makineye dizip, artanları elimizle yıkamıştık.
Eğilip, bulaşık makinesini çalıştırdıktan sonra tam doğrulacağım sırada kulağımın sağ tarafında bir sıcaklık hissettim.
"Song, soyadım. Askerlerin yakalarına soyadları yazılır. Bana sorman yeterdi."
Merakım yüzünden çok sayıda garip şey yaşamıştım ama sanırım bu en garibiydi.
Kaşlarımı çatıp, ona doğru döneceğim sırada burunlarımız birbirine değdi ve yemekhanenin kapı sesi geldi.
Hızla yüzümü geri çevirecekken, esmer asker elini belime koydu.
"Ne yapıyorsun sen?!" Onu iteceğim sırada, yemekhanede bugünkü tüm gürültüleri susturacak bir ses geldi.
"Ne oluyor burada?!" Komutan Kim, ifadesiz yüzünün aksine çattığı kaşlarıyla bir ikimize, bir de arkada oturan askerlere baktı.
Yemekhanede derin bir sessizlik varken, Komutan Kim gözlerini arkamızdaki askerlere dikti.
Bense bize bakmamasını fırsat bilerek, henüz arasından çıkamadığım kollardan ayrıldım.
Bu sefer gözleri bize kaydı ve bize doğru ilerlemeye başladı. Yavaş ve sakin adımlar atarak büyük masanın önüne geldi.
Ellerini birden masaya vurarak tekrar büyük bir gürültünün çıkmasına ve irkilmeme neden oldu. Yüzüme bakmadan tüm askerlere gözünü gezdirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General
FanfictionBaşına onca şey gelen Park Jaehyun'un, zor durumda kaldığında kendisine el uzatan adamla yaşayacağı klasiklerden uzak bir hayatı vardı. Kim Seokjin'in ise Jaehyun'u tanıyana kadar normal bir hayatı. "Askerler zaten her şeyi yanlış sanarlar. Mesela s...