Uyanan kediyi bir kaç kez hızla severek, uyumasını sağladıktan sonra kapıyı açıp, hızla kilitleyerek merdivenlere yöneldim.
Bir yandan yanlış duymamış olayım diye dualar ederken, bir yandan da merdivenleri hızla iniyordum.
Bina çıkışına vardığımda sıraya dizilmiş askerlerin bulunduğu bölgeye baktım.
Oradaydı!
Heyecandan ritmini kaybetmiş kalbimi sakinleştirmeye çalışırken askerlere talimat verişini izliyordum.
Ne dediğini tabii ki duymuyordum.
Üniforması ve batmak üzere olan güneşin vurduğu kalıplı vücuduyla geniş bahçede direk kendisini belli ediyordu.
Minho'nun olduğu bölükte bir hareketlilik hissetmemle yüzümdeki gülümsemem biraz silinirken onlara baktım.
İçlerinden biri diğer bölükten birine bir şey demiş ve ikisi de sırıtmaya başlamıştı.
Komutan Kim ise, şu an bir askerle ciddi bir şekilde konuşuyordu.
Birden iki bölük Komutan Kim'in üstüne koşmaya başladı.
Anında panikleyip, tedirgin bir şekilde o tarafa baktım.
Birden hepsi Komutan Kim'i tutarak havaya atıp, tutmaya başladı.
Komutan Kim, ilk başta şaşırsa da, sonradan kahkaha atmaya başlamıştı.
Bir süre sonra yere indiğinde üniformasını düzeltip, ciddi bir ifadeye bürünmeye çalıştı. Ama hala gülümsüyordu.
Askerlere bir şeyler dedikten sonra hızla ve büyük adımlarla binanın girişine gelmeye başladı.
Ben ne yapacağımı kestiremez halde giriş kapısına yönelecekken kafasını kaldırmasıyla beni gördü.
Sonra yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirdi ve merdivenleri çıkmaya devam etti.
Yanıma, yani giriş kapısına geldiğinde durdu ve bana dönüp, derin bir nefes alarak bir süre yüzüme baktı.
Ben ise, ani gelişen olaylar yüzünden zar zor gülümsemeye çalışmıştım.
Küçük tebessümüyle konuşmaya başlamasıyla kalbimin ritmi anında hızlanmıştı. Onu tebessüm ederken görmek herkese nasip olmazdı sonuçta.
"Odama gel."
Sonra ellerini arkasında birleştirip, binaya girdi.
Merdivenleri çıkıp gözden kayboluşunu izledikten sona önüme döndüm.
Tam neden dediğini düşünecekken, merdivenlerden yukarı çıkan askerleri görmemle önden koşarak, merdivenleri hızla çıkmaya başladım.
Ezilmek istemiyordum.
Kapısının önüne geldiğimde boğazımı temizleyip, kapıyı tıkladım.
İçeri girdiğimde bilgisayar ekranına çattığı kaşlarıyla bakıyordu.
Üniformasını çıkarmış, yeşil bir tişört giymişti. Askerlerin hepsinde bundan vardı sanırım, komutanlar yokken hep bu şekilde gezmişlerdi.
Bir süre daha bilgisayar ekranına baktı ve kafasını geriye yasladı.
Beni göremiyor muydu?
Geldiğimi belirtmek için boğazımı temizleyecekken, gözlerini açıp, çekmecesine yöneldi.
İçerisinden, geçen günkü kremi çıkarmasıyla gözlerim genişçe açıldı.
Bunun için mi çağırmıştı yani?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General
FanfictionBaşına onca şey gelen Park Jaehyun'un, zor durumda kaldığında kendisine el uzatan adamla yaşayacağı klasiklerden uzak bir hayatı vardı. Kim Seokjin'in ise Jaehyun'u tanıyana kadar normal bir hayatı. "Askerler zaten her şeyi yanlış sanarlar. Mesela s...