Bölüm 14

880 109 172
                                    

"Neymiş?" Anlamamış bir şekilde kendisine bakmamla, sıvadığı kollarından birini burnuna götürüp, sildi. 

"Gaymiş işte. İbnenin tekinin fotoğrafına bir saattir bakıp, öpüp duruyordu. Gelin, alın şunu şuradan!"  İçeriye bağırdığında iki asker çıkıp, adama tiksinircesine bakıp, omuzlarından tutarak, merdivenlerden indirmeye başladı.

Hem ibne ne demekti?

Sorsam, beni de dövecekmiş gibi duruyordu.

"Böyle kız gibi duran bir çocuktu." Minho, yerdeki kanlara baktığım sırada, yumuşamış yüz hatlarıyla gülümseyerek açıkladı.

"Anladım." Gülümsemek yerine, yüzüne biraz ciddi bir tavırla bakıp, merdivenlere yöneldim.

Yemekhanenin ters yönündeki, bir odaya girdiklerini gördüm.

Acaba orada da dövecekler miydi?

Hapiste, gardiyanlar sorun çıkaranları bir odaya götürüp, iki gün orada bırakırlardı. Geri döndüklerinde ağızları yüzleri kan içinde olurdu.

Aklıma gelen olayla tüylerim tek tek ürperdi.

Ben hiç gitmemiştim, çünkü beni mahkumların ezmesine izin verir, herhangi bir kargaşa çıktığı an başıma geleceklerden korkardım.

Düşüncelerimden zar zor sıyrılıp, o odaya koştum.

Nedense o adamı gördüğümde eski anılarım aklıma gelmişti. 

Geçmişimden kaçamazdım, biliyordum. Anılarımı en diplere saklayıp, içimi sıkmalarına izin vermektense, yüzeye çıkarıp, bir süre sonra sessizce gitmelerine izin vermeliydim belki de.

Ve ilk adımı da o askerin yanına giderek atacaktım. Benim çektiklerimi çekmesine göz yumamazdım.

Odanın önüne geldiğimde askerin bir sedyede yattığını gördüm.

İki asker, bana kısa bir bakış atıp, odadan çıktıklarında yatan askerin yanına gittim.

"Sakinleştirici verdim, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu." Kırklı yaşlarda, üzerinde beyaz bir önlük olan bir kadın, ilaç dolabını karıştırırken konuştu.

Hemşireydi sanırım.

"Durumu çok mu kötü?" Yanına gidip, kan içinde kalan adama baktım.

O da bir insandı ve bu şekilde yargılanmadan kabul edilmesi gerekirdi.

"Bir kaç doku ezilmesi var, onun dışında iyi." Hemşire, elindeki pamuklu bez ve bir kaç şurupla askerin yanına gitti.

"Sen kimsin bu arada?" Hemşire, yüzündeki ufak tebessümüyle konuştuğunda, bakışlarımı askere çevirdim.

"Bulaşıkçıyım." Biraz daha yaklaşıp, askerin yüzünü temizleyişine baktım. Askerin yüzünü nedense çok merak ediyordum.

"Şu yakasını biraz açar mısın? Az dozda verdiğim için birazdan uyanır, temizlerken canı acımasın." Hızla kafamla onaylayarak, formasının düğmelerini açmaya başladım.

Hemşire pamuğa döktüğü şurup gibi şeyi, askerin çenesinden başlayarak tüm yüzüne sürdü.

Bir başka pamukla yüzünü sildikten sonra, yaralarını sardı.

Orada bulunan bir sandalyeye oturarak, kafamı duvara yaslayıp, uyanmasını bekledim.

Uzun sayılmayacak bir bekleyişten sonra, kafasını tutarak yerinden doğrulmaya çalıştı.

Bir şeyler yapması için hemşireyi aradım ama ortalıkta görünmüyordu.

"Şey, iyi misin?" Bu durumda sorulacak en mantıklı olduğunu düşündüğüm soruyu sordum.

GeneralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin