9 : your flowers are suck

3.7K 434 453
                                    

Teyzem arabasını dükkanımın önüne çektiğinde ve bana döndüğünde buruk bir gülümseme sundum. "Ben gideyim."

"SeoNeul, istersen bizde her zaman kalabilirsin," dedi teyzem her zamanki gibi fazla duygusallaşıp. Başımı sallayarak onayladım. "Tamam, arada gelirim."

"Bir şey olursa ara, yemeğin olmadığında veya sıkıldığında. Tamam mı?" Teyzem bana sıkıca sarıldığında ve sırtımı patpatladığında yeniden başımı salladım. "Gitmem gerek. 2 haftadır yoktum. Çiçeklerimin hepsi solmuştur."

Güldü. "Tamam canım, görüşürüz."

Arabadan inip gözlerimi dükkanıma diktiğimde, birkaç saniye içinde araba uzaklaşmıştı. Bahçeme acı içinde bakarken çoğu çiçeğimin çoktan solduğunu gördüm. Kapının önüne 10'dan fazla gazete birikmişti. Derin bir iç çekip çitin kapısını açtım ve bahçede ilerlemeye başladım.

Büyük annem öldüğünde birkaç gün içerisinde cenazesini halletmiştik. Ardından büyük annemin avukatı teyzeme gelip tüm mirasını hayatta kalan tek kızı olduğu için onun üzerine yazmaya çalışmıştı fakat teyzem avukatla konuşup her şeyi bana verme kararı almıştı. Teyzemler zaten zengindi ve ev ile dükkanın benim işime daha çok yarayacağını düşünmüş olmalıydılar. 18 yaşımdan büyük olduğum için emlakçıya gidip evin tapusunu kendi üzerime ayarlamak zorunda kalmıştım. Ayrıca üstümüzde oturan kiracılar da taşınmıştı, yani tüm ev bana aitti.

Bunlar kısa bir sürede olmuş gibi gelse de sadece bu 3 olay için 15 gün harcamıştım. Ayrıca büyük annemin yokluğuna yeni yeni alışabiliyordum. Sabahları kattledaki suyun kaynayan sesini duyar gibi oluyordum, fakat bu birkaç saniye sürüyordu. Büyük annemin odasını boşaltmak ise en zoru olmuştu. Fakat artık daha iyiydim.

Acı tamamen geçmiyordu belki ama bir süre sonra diniyordu.

Üzerimdeki dar kotun cebinden dükkanımın kilidini açtım. Cam kapıları sonuna kadar ittirdiğimde içerisinin ne kadar havasız olduğunu fark edip öksürdüm. İçeriye girip arka odaya ilerledim. Odanın da pencerelerini açtığımda içeriye sızan parlak güneş ışığı gözlerimi kamaştırdı. Annemden kalma yamalı çantayı ve anahtarlarımı kenara bırakırken omuzları açık koyu yeşil üstümü düzelttim. Arka odadan çıkıp tezgaha doğru ilerledim ve telefonumu bırakıp tezgahın altından eldivenlerim ile yuvarlak kremrengi hasr şapkamı çıkardım. Yapacak çok işim vardı.

Şapkayı kafama geçirip minik küreğim ve eldivenlerimle bahçeye çıktım. Gökyüzü masmavi, bulutlar ilkbaharda olması gereken gibi bembeyaz ve pamuk şeker gibiydi. Ara sokakta olduğumuz için kuşların cıvıldamaları daha iyi duyuluyordu. Rüzgar bugün normalden daha hafif esiyordu, sanki elimle kendimi serinletiyormuşum gibi.

Kenardan tek tekerlekli arabamı aldım ve çimenlerin üzerinde zar zor ittirerek çiçeklerimin yanına getirdim. Ölen ve solan çiçeklerimi buna koyup her şeyi baştan yapacaktım.

Solan leylaklarıma ilerledim ve saksılarını tamamen tutup arabaya boşalttım ve boş saksıyı yere bıraktım. Menekşelerim gözüme çarptığında ofladım. "Yaa, siz niye öldünüz ki şimdi?" Nazikçe mor renkli yapraklarına dokundum fakat hepsi çoktan ölmüştü. Saksıyı tuttum ve arabaya boşalttım.

Kaktüslerimin önünden geçerken gözüm karşımdaki dövmeci dükkanına takıldı. Hasr şapkamı düzeltirken beynimin karanlık noktalarında Yukhei ile yaptığım telefon konuşması yayıldı.

Ona bir hafta demiştim. Ama iki hafta boyunca gözükmemiştim. Aramalarına geri dönmemiştim çünkü gerçekten berbat haldeydim. Bir daha asla toparlanamayacak gibiydim. Enerjim sökülmüştü resmen. Biraz daha iyi olduğumda ise ona geri dönecek zamanım olmamıştı. Gecikmiştim, sözümü tutamamıştım.

Florist And Tattoo ArtistHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin