"Lanet lanet lanet!"
Elimde hafif topuklu ayakkabıları tutup evin içinde depar atarken aynı zamanda saate bakıyor ve saçımı tutuyordum. Mutfağın içinden geçerken ayağım halıya takıldı ve yüzüstü yere kapaklandım. Çenemi acıyla tutup ayakkabılarımı da yerden alıp tekrar saate baktım ve banyoya koştum.
Lucas 2 saat kadar önce beni aramıştı ve beni randevuya çıkaracağını, 8'de hazır olmamı söyleyip telefonu kapatmıştı. Ayrıca elbise giymemi de söylemişti. Ben de aceleyle dükkanı kapatıp eve bisikletimle son hız gitmiştim. Duş alıp hızla ağda yapmış ve kıyafet seçmiştim, ki bu çok zor olmuştu; kolay karar verebilen biri değildim. Sonunda mezuniyetimden sonraki yaz, sahil kenarında 2 haftalığına büyük annem ve teyzemlerle tatile gittiğimiz zaman aldığım beyaz elbiseyi giymiştim.
8'e 20 dakika kalmıştı ve ben saçımı daha yapmamıştım, hafif bir makyaj da yapmak istiyordum. Aynaya baktım ve ayakkabıları yere bırakıp iki elimle yüzümün hemen yanından 3 parmak genişliğinde tutam aldım. Sol ve sağ taraftan aldığım iki tutamı da örüp uçlarını bağladım. Ardından geri kalan saçlarımı dağınık bir şekilde topuz yapıp örgüleri topuzun etrafına sardım. Parmaklarımla ince ince tutamları çekiştirerek çıkardım ve rahat bir görüntü verdim. Yüzümün yanlarından da tutamlar çıkartarak birkaç kere kontrol ettim. Fena değil gibiydi.Dudaklarıma çok kırmızı olmayan sahip olduğum tek rujumu sürdüm. Kirpiklerimi kıvırıp çok az rimel sürdüm ve yalnızca göz altlarımı kapatsın diye fondoten kullandım. Kulaklarıma halka küpelerimi ve işaret ile yüzük parmağıma incecik gümüş yüzüklerimi taktım. Vanilya ve hindistan cevizi kokulu parfümümü sıktım. Eğilip beyaz, en fazla 3 parmak uzunluğunda topuğu olan beyaz, açık ayakkabılarımı giydim. Ayak parmakları açıktı ve bilekten bağlamalıydı. Bileğindeki kayışı kemer gibi tasarlanan demirin içinden geçirdiğimde banyodan çıktım. Çoktan içine malzemelerimi koyduğum annemden kalma kahverengi küçük çapraz çantayı boynumdan geçirdim. Kendime boy aynasından baktığımda ise şaşkındım.
Hayatım boyunca sanırım ilk defa bir şey için bu kadar özenmiştim ve ilk defa kendimi güzel hissediyordum. Son derece sade ve hoş duruyordum, normalde kendimden hoş ve güzel olarak bahsetmeyi sevmesem de bu geceliğine öyleydim.
Saate baktığımda 8 olduğunu gördüm. Telefonumu da çantama attım ve anahtarlarımı alarak evden çıktım. Kapıyı birkaç kez kilitleyip anahtarları da çantama yerleştirdikten sonra arkamı döndüm ve bahçemizi saran beyaz çitlerin ardında, motoruna yaslanıp beni izleyen Yukhei'yi gördüm.
"Cenetten düşerken canın yandı mı?" Gülerek ve hayran olmuş bir şekilde bana baktığında ben de güldüm. İnternetten pick-up lines diye aratıp ezberlediğine emindim.
"Sen bana şeytan mı demek istiyorsun?"
"O halde hayattaki en güzel şeytansın."
Yukhei, ilk defa beyaz giyinmişti. Üzerinde beyaz bir gömlek, altında belini siyah bir kemer saran açık mavi kot pantolon ve siyah ayakkabıları vardı. Elinde siyah deri ceketini tutuyordu. Saçları ilk defa alnına dökülmüyordu. Hafifçe iki yana ayırıp yukarıya kaldırmıştı. Elinde de 3 adet sarı gül olan, saman ipliğiyle özenle fiyonk yapılmış bir buket tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Florist And Tattoo Artist
Fiksi Penggemar• Yukhei, serseri bir dövmeci. SeoNeul ise onun karşısında çalışan bir çiçekçi. ❝ Hâlâ Green Day tişörtleri giyen serseri bir dövmecinin çiçeklerime attığı lafları zerre kadar umursamıyorum, Wong Yukhei. ❞ © dububaoziㅣwong yukhei [lucas nct] ▪s...