Çiçeklerimi elimdeki sulakla sularken günlerden cumaydı. Ertesi gün teyzemlerle pikniğe, ardından sahile gidecektik ve tüm haftasonu beraber olacaktık. O yüzden çiçeklerime son kez bakıyordum. Bilmiyorum, çiçekler belki de yıllardır iç içe olduğum için beni rahatlatan şeylerdi. Onlarla istediğim gibi konuşabiliyordum, kulakları kanatan sesimle şarkı söylerken beni dinlemek zorunda kalsalar da tek kelime etmiyorlardı. Sanırım dünya üzerinde koşulsuz şartsız bana katlanan tek varlıklar çiçeklerdi.
Kafamdaki saman şapkanın altında kalan gözlerimi kısarak gökyüzüne baktım. Pasparlak güneş, masmavi bulutsuz gökyüzü harikaydı. Ilık ılık esen rüzgar salık saçlarımı dalgalandırırken eğilip pembe menekşelerimi sulamaya başladım. Tabii, küçük detaylar da vardı. Her zaman olduğu gibi dövmecide çalan son ses rock müzikleri, kuşların cıvıldamaları, bana selam veren tanıdık teyzeler ve sokakta top oynayan çocuklar bu detaylar içerisindeydi.
Bugün giydiğim kremrengi, çiçekli elbisenin dizimin üzerindeki eteklerini düzelterek eğildim ve güllerimi sulamaya başladım. Evet, elbise giymiştim. Dün evde geniş çaplı bir şekilde teyzemle yaptığımız bahar temizliği sonucu yer altından çıkmışçasına yeni elbiseler bulmuştuk.
Üzerimdeki elbise ince askılı, biraz sert bir kumaştan, krem rengi ve etek ile göğüs kısmının üzerinde kahverengi çiçekler bulunan, dizimin dört parmak üzerinde biten hoş bir şeydi. Ayağıma geçirdiğim kahverengi sandaletlerim ve kafamdaki saman şapkamla bahar ve çiçekçi konseptine oldukça uyduğumu düşünüyordum.
Kolumdaki kahverengi kayışlı saatime baktığımda 7'ye geldiğini gördüm. Çiçekleri sulamayı bitirince eve gidebilirdim fakat aynı zamanda hiç gitmek istemiyordum. Eve giresim yoktu, dışarıda durmak istiyordum ama yapacak bir şeyim de yoktu.
"Bok gibi çiçekleri olan kız!"
Arkamdan, biraz uzaktan duyduğum bağırışla oraya döndüm ve gözlerimi kısarak dövmecideki balkondan korkuluklara eğilmiş bana bağıran Yukhei'ye sen manyak mısın dercesine bir bakış attım. Yüzüne vuran güneş yüzünden eliyle kendine siper yaparken sırıtıyordu. Üzerinde siyah, her zamanki gibi Green Day baskılı tişörtü, siyah skinny jean'i, beline astığı zincir kemeri ve ayaklarında siyah NIKE spor ayakkabıları vardı. Koyu kahve saçları rüzgarda dağılıyor, eteklerini pantolonunun içine sıkıştırdığı bol tişörtün önü dalgalanıyordu. Her haraket ettiğinde sallanan haç şeklindeki küpeleri yerlerini almıştı. Buradan bile güneşten kısılan badem şeklindeki gözlerini görebiliyordum ve tüm bu incelemelerimin sonucunda Tanrı'nın Yukhei'yi yaratırken çok ugraştığını çıkarıyordum.
"Serseri bir rock and roll hastasının hâlâ çiçeklerime bok gibi dediğine inanamıyorum." Elimdeki sulağı toprağa bıraktım. Dediğim şeye gülüp saçlarını parmaklarıyla geriye attı. "15 dakikaya hazır ol çiçekçi!"
Bir şey dememe izin vermeden arkasını dönüp rüzgardan dalgalanan uzun, beyaz perdelerin içine girdiğinde gülümsediğimin yeni farkına vardım. Hızla sulağı alıp koşarak dükkana girdiğimde gülmeye devam ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Florist And Tattoo Artist
Fanfic• Yukhei, serseri bir dövmeci. SeoNeul ise onun karşısında çalışan bir çiçekçi. ❝ Hâlâ Green Day tişörtleri giyen serseri bir dövmecinin çiçeklerime attığı lafları zerre kadar umursamıyorum, Wong Yukhei. ❞ © dububaoziㅣwong yukhei [lucas nct] ▪s...