Depresif Bölüm

3.3K 205 74
                                    

*İyi Okumalar :)

Burak'ın antrenmanını benden başka izlemeye gelen dört kişi vardı. Anladığım kadarıyla biri daha birinin konuştuğu gibi bir şeydi . Hiçbirini tanımıyordum . Tribünde  bir yer bulup oturdum ve izlemeye başladım .
Burak'ın arada bana el sallaması dışında ortama güzellik katan pek bir şey yoktu.
Etrafta yakışıklı çocukların koşturduğu varsayıldığında sevgilim olmasa çok daha fazla eğlenebilirdim ancak geçen sefer yediğim boktan ötürü birine yanlışlıkla bile baksam kendimi kötü hissediyordum .
Ben de sakince oturup sevgilimi izledim . İki buçuk saat boyunca .
O iki buçuk saat boyunca aklımdan geçen iki şey vardı . Biri ne kadar beceriksiz olduğum diğeri ise antrenman sonrası Burak'la olacağımdı.
O rezaletten sonra onunla oturup konuşmak fikri bile beni aşırı heyecanlanıyordu ve geçen her dakika buluşmamıza biraz daha yaklaştığını düşünüp mutlu oluyordum.
En sonunda antrenman bittiğinde hevesle yerimden kalkıp dışarıda çıkmalarını beklemeye başladım. Telefondan saçımı ve nasıl göründüğümü kontrol edip duruyordum . Gerginlikten çaldıracakmışım gibiydi.
En sonunda Burak'ın yüzü yanında belirdi .
Sarılmak için yeltenecektim ki  hemen yanındaki erkek sürüsü beni durdurdu.
Burak ondan tam da beklenildiği gibi sahiplenen erkek modlarında elini belime koydu ve bir şey demeden arkamızda tüm erkek ordusuyla yürümeye başladık .
Normalde dışarıda gezerken doğru düzgün yanımda bile yürümeyen çocuk yakışıklı erkekler yanında bir anda "Bu benimki uzak durun" triplerine girdi.
Çocuğa napıcaz diye sorucam soramıyorum anam çünkü durmadan erkek muhabbeti yapıyorlar .
En yakındaki dönemeçte ayrılırız diye sakin sakin yürüyüp ağzımı bile açmadım .
Tam yolumuzun ayrılması gereken noktada Burak bana döndü.
"Bizimkilerle planım var . Eve varınca haber ver" dedi ve yanağıma bir sahiplenme öpücüğü kondurup gitti.
Lan.
Antrenmanıma gel demek içinde sonrasında bir şeyler yapacağımız anlamı da içermiyor mu?
Sadece izleyip gidicem mi eve ?
Bu kadar mı?
İnsan bir sevgilim iki saattir oturup izlemiş bana vakit ayırmış ben de ona vakit ayırayım demez mi lan?
Tam onu arayıp bu düşüncelerimi onunla paylaşmaya hazırlanmıştım ki durdum. Kavga etmek istemiyordum. Daha yeni bir bok yemişken her şeyi çıkmaza sürme riskini alamazdım. Onun yerine günün beni mutlu eden noktalarına odaklandım.
Belimi tutuşu ve yanağımı öpüşü gibi güzelliklere.
***
Takip eden bir iki hafta hiç görüşemedik. Daha doğrusu görüşmedik. Henüz yaz bitmemişti ve ikimizin de yapacak pek bir işi yoktu. Durmadan konuşuyorduk ve çocuğun evde pineklemesini dinliyordum . Buna rağmen hala buluşmayı teklif etmemesi sinirime dokunmaya başlamıştı .
Arada  buluşmak istediğime dair bir şeyler söylesem de hala inadına buluşalım demiyordu .
Onu özlemiştim.
En son gördüğümde bile doğru düzgün konuşamamıştık ve yüzünü görüp yanında oturmaya ihtiyacım varmış gibi geliyordu .
Nihayetinde bekleyişimin anlamsızlığının bilincine vardım.
"Ya Burak buluşalım artık ben seni çok özledim"
Mesajımın ardından ertesi gün 14.00'de her zaman buluştuğumuz yerde buluşmak üzere sözleştik.
Her şey güzelleşiyor gibiydi.
Sonunda buluşacaktık.

12.00 Ertesi gün buluşmamıza iki saat kala hazırlanmaya başlamıştım . Anlamsız bir şekilde o kadar çok heyecanlıydım ki doğru dürüst uyuyamamıştım bile . Altı yedi kombin yaptım defalarca kez giyip birini seçmeye çalıştım. Makyaj yapıp yapmama konusunda yarım saat kafa patlattım.
En sonunda hazırlandığımda daha fazla evde bekleyemeyeceğime karar verip yirmi dakika erken çıktım.
13.47 Buluşacağımız yere geldim ve beklemeye başladım. Onu arayıp erken de olsa geldiğimi belirtmeye ve gelmesini hızlandırmaya karar verdim çünkü kalbim manyak gibi çarpıyordu ve onu görmeliydim.
Telefonunu açmadı.
Muhtemelen duymamıştı hazırlanıyordu .
Belki tuvaletteydi .
Belki sessizde falan kalmıştı , o da çoktan yoldaydı.
Erkenci davranan kişi olduğum için kafasını boş yere ütülememeye karar verip bekledim.
14.05 Geç kaldığını fark edince artık arayabileceğimi düşündüm . Beş dakika geç kalması gayet olası bir durumdu . Ancak telefonu yine açmadı .
Birazdan geri döner bana telefonu sessizde demek ki . Yoldadır şimdi diye düşünüp beklemeye devam ettim .
14.27 Yavaş yavaş kötü bir şey olup olmadığını düşünmeye başlamıştım . Boş yere endişelendiğimi düşünüp tekrar aradım ama hala açmıyordu .
14.48 Artık bir şey olduğuna emin oluyor gibiydim . Artık dakikada üç dört kez arayıp sesli mesaj bırakmaya başladım. Gelmesi en olası yolu seçip oraya doğru ilerledim. Kafamda olasılıklar uçuşuyordu .
15.02 Sonunda aramalarımdan birini meşgule attı. En azından karşı taraftan bir hareket gördüğüm için kötü bir şey olmadığını varsaydım . Muhtemelen birkaç aksilik yaşamış  geç yola çıkabilmiş ancak şu an buraya yaklaştığı ve birazdan yanıma geleceğinden meşgule atmıştı.
15.15 Hala göremeyince defalarca kez aradım. Hepsini meşgule attı. İyimser düşüncelerim tükenmişti ve artık yerine öfke beliriyordu .Ona Mesajlar çekip beklediğimi neden meşgule attığını sorguladım . Ancak tabii ki cevap yoktu .
15.49 Artık sinirden kuduruyordum . Bu göt ne halt yiyip de beni meşgule veriyordu . İki saattir burada bekliyordum ve soktuğumun çocuğu ne lütfedip cevap veriyor ne de buluşmaya geliyordu . Bir şeyleri tekmelememek için kendimi sıkıyordum. Parmaklarımdaki  tırnak izlerim gittikçe belirginleşiyordu .
16.03 Sonunda beyefendi lütfedip telefonumu açtı . Çıldırmış şekilde telefonda ona sövmeye başladım . En sonunda bana olan cevabı sadece şuydu:
"Arkadaşlarla oyundaydık ne oldu ? Amma da aramışsın."
"Göt herif iki buçuk saattir seni bekliyorum . Buluşacaktık hani."
"Ha pardon"
Pardon mu?
Sensin pardon göt kafalı!
Parmağımın kanamaya başladığına emin gibiydim.
"Siktir ordan bırak oyunu gel o zaman hala oradayım."
"Tamam şu bitsin geliyorum yarım saate"
Cevap bile veremeden yüzüme kapattı ve ben en azından haberim varken bekletilmeye devam ettim .
16.36 Sinirden o kadar çıldırıyordum ki yarım saat dolduğu zamandan beri durmadan arıyordum. Açmadı, birkaç kez meşgule verdi .
Gözlerim dolmaya başlamıştı .
Mesaj geldi .
Güzel bir şey bekliyordum.
Güzel bir şeyden kastım o noktada sadece gelmesiydi.
"Sen eve git . Varınca haber ver."
O noktada eve gidemezdim.
Harap olmuş , ekilmiş  ve patlamak üzereyim gibi hissediyordum .
Amaçsızca yürüdüm. İnsanların en az olduğu sokaklardan geçe geçe en sonunda bir park buldum .
O kadar yürümüştüm ki gittiğim parkın şehir merkezinde yarım saat kırk dakika gibi bir yürüme mesafesinde olduğunu fark etmemiştim . İki buçuk saat bekletilince kırk dakika beş dakika gibi geliyordu muhtemelen .
Park bir yanı şehirler arası yola üç yanı ise küçük apartmanlarla çevrili klasik biraz büyükçe  bir parktı.
Kaydırakların  ve spor aletlerinin biraz ilerisinde bir ağaç buldum .
Etrafta kimse yoktu . Ağacın dibine çöküp durmadan ağladım.
Sinirden ellerinle saçımı , yerdeki çimleri yoldum.
Kimse gelmedi.
Kimse aramadı.
17.48 En sonunda eve gidebilecek kadar sakinleşmiştim. Ev yolunda Burak mesajla eve gidip gitmediğim ve neden haber vermediğim yönünde beni sorguladı . Ona yazabileceğim çok fazla küfür ve duygum vardı . Ancak hepsini ağacın altında ağlarken ona mesaj olarak atmıştım.
Tabii ki o bu kısma cevap bile vermedi .
Takıldığı şey beni bekletmesi, üzmesi, ağlamam, ekilmem  değildi. Özür dilemek de değildi. Takıldığı şey neden evde olmadığımdı , niye haber vermediğimdi.

Şişmanım , çirkinim eee ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin