A/N:
BU NOTU OKUMASSANIZ BU BÖLÜMÜ ANLAYACAĞINIZ SANMIYORUM! LÜTFEN BİR KAÇ DAKİKA AYIRIN VE OKUYUN.
Selam! Bu bölümde Harry'nin, Louis ile ettiği kavganın sonrasında yaşadığı şeyler var! Bir kaçınız ikisinin de neler çektiğini yazmamı istemiş. Bende çok sıkmamaya çalışarak sadece kavganın sonrasında olanları yazdım. Diğer günleri de hep ağlayarak geçti yani :D. Birşey beklemeyin :D. Sonunda biraz eğlence katayım dedim. Allah aşkına niye hiç eğlenceli bir şeyler yazamıyorum! Hikayem çok depresip! -.- Herneyse. Diğer bölümde de Louis olacak. Ama o da muhtemelen 9una gelir.
Sizi seviyorum! İyi okumalar!
Harry evden bavuluyla çıktığında zihni kapalı gibiydi. Gözleri etrafa boş bakışlar atıyordu ve dışarıda olmasına rağmen nefes alamıyordu. Louis onu sevmiyordu. Buna emindi. Sevseydi bağırmazdı değil mi? Onu kırmak için kelimeleri özenle seçmezdi. O an farketti ki Harry; Onun için her zaman Niall vardı. Onu asla unutamayacaktı ve Harry ile gönül eğlendiriyordu.
“Beni sevdiğini düşünmüştüm sevgilim... Her ne kadar öyle olmasa da gel dediğin her an geleceğim... Beni kullansan dahi bu umrumda olmayacak. Seni seviyorum.”
Kendi kendine fısıldadı ve göz yaşlarını silip yolda biraz ilerledi. Taksi de geçmiyordu ki. Yürüyerek Ed'in evi ne kadar uzak olsa da oraya arabayla gidebilme şansı yoktu. Hem yürürken düzgün düşünebilirdi de.
Rüzgar yüzünü yalayıp geçiyor ve o andan beri akan göz yaşlarını siliyordu adeta. Canı hiç olmadığı kadar acıyordu. Sanki... sanki Louis, Harry'nin kalbini eline almış kahkahalar atarak sıkıyordu. Söylediği her kelime kulaklarında yankılanmaya başladı.
“Niall ve benim özelim.”
“Sen bunun dışındasın Harry!”
“Niall dendiği yerde sen yoksun!”
“Git buradan. Seni görmek istemiyorum.”
Sokağın ortasında dizlerinin üzerine düştü ve kulaklarını elleriyle kapatıp bağırmaya başladı. Arada saçlarını köklerinden çıkarmak istercesine çekiyordu. Göz yaşlarının gözlerinden akma hızını görseydiniz eminim ki şaşkına döner küçük dilinizi yutardınız.
Sonunda eve yaklaştığında elinde ki bavula bir göz attı ve kızardığından emin olduğu burnunu çekti. Bavulu kapının önüne bıraktı ve didik didik olmuş saçlarına ellerini geçirdi. Duşa ihtiyacı vardı, sıcak bir çaya ihtiyacı vardı, Louis'e ihtiyacı vardı.
Parmakları zorla da olsa kapı ziline gitti ve derin bir nefesle bastı. Birkaç saniye bekledikten sonra kapıyı Ed'in gülümseyen suratı açmıştı ki, o tatlı surat Harry'nin bu darmadağın halini görünce kaşları çatık, endişeyle arkadaşına bakan ifadeye dönüvermişti.
“Harry? Tanrı aşkına, ne oldu sana?”
“Ed. Yalvarırım soru sorma ve sende kalabileceğimi söyle.”
Hıçkırıklar ile sorduğu soruya olumlu bir yanıt alınca eve girdi ve bavulu girişte bırakıp Ed'in koltuklarından birine oturdu. Dizlerini kendine çekti ve kollarıyla etrafını sardı. Kendini kötülüklerden korumak ister gibiydi. Fakat o an için en büyük kötülük Louis'in ona nefret dolu gözlerle bakmasıydı. O anı hatırladıkça tırnaklarını kollarına bastırdı. En tepeden başlayıp bileklerine kadar tırnaklarıyla kollarını kanatan izler bıraktı ve pişmanlıkta duymadı. Fiziksel acı hiçbir şeydi. Kalbi acıyordu. Ve beyni kendisine zarar vermesini böylelikle kalbinin acısını hafifleteceğini söylüyordu.
“Bana ne olduğunu anlatacak mıs- Kes şunu! Kendine zarar veriyorsun! Harry!”
Ed'i dinlemedi ve delirmiş gibi kahkahalar atıp tırnaklarıyla kendine zarar vermeye devam etti. Kollarından kanlar hızlı hızlı akıyordu. Derisini soymuştu. Fakat bir şey de hissetmiyordu. Rahatlıyordu. Fiziksel acı o an terapi gibi geldi. Bunu her zaman tekrarlamak istedi ve Ed'in attığı tokatla kendine geldi.
“Harry! Sana ne oldu diyorum?! Bunun için ayrıca konuşacağız! Bana neler olduğunu söyle!”
“Louis ile kavga ettik. Benden nefret ediyor ve Niall'ı seviyor.”
“Louis'in böyle bir şey demediğine bahse varım Harry. O seni seviyor aptal kıvırcık!”
Harry gür bir kahkaha attı ve başını sağa sola sallayıp kanattığı kollarına baktı. Louis onu sevmiyordu işte. Niye bunu anlamak bu kadar zordu ki? Sevmemişti. Sevmiyordu. Sevmeyecekti. Bu kadar basit.
“Bir hata yaptım. Louis ve eski sevgilisinin kasetlerini izledim. Sonra bunu Louis'e söyledim ve bana bağırdı. Niall dendiği yerde sen yoksun dedi. Beni görmek istemediğini ve gitmemi istediğini söyledi. Canım yandı Ed ve hala da yanıyor!”
Hıçkırıklar ile yerinde sallanırken Ed yanına yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Eh, Louis haklıydı fakat ettiği sözler haklıyken haksız duruma düşürüyordu onu. Bu aptal sözlere gerek yoktu. Tatlı bir dille izlememesi gerektiğini de söyleyebilirdi.
Harry'nin her hıçkırığında Ed'in gözleri kızarıyordu. Louis'e sağlam bir yumruk geçirip öldüresiye dövmek için her şeyi yapardı. O piç kurusuna bunu ödetecekti. Harry'nin yüzünü ona asla göstermeyecek, vicdan azabı çekmesi için elinden geleni yapacaktı.
“Sen güçlüsün Harry. Yapma böyle. Biliyorsun, sinirle söylemiştir. Seni seviyor.”
Düşündüğü şeyle, söylediği farklıydı fakat, böyle de olmalıydı. Harry'e düşüncelerini söylemek kimseye yardım etmeyecekti. Tam tersine daha çok yakacaktı canını. Bu da Ed'in istediği son şeydi.
“Gay Bar'a gitmek ister misin? Kafa dağıtırsın ha? Bakarsın, bir kaç çıtır erkek sarar etrafını grup seks filan yaparsınız!”
Ed ne kadar eşcinsel olmasa da arkadaşı için dayanırdı. Harry'nin gülmeye, mutlu olmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu ve elinden gelenin en iyisini yapıyordu.
“Tanrı aşkına, bu iğrenç Ed! Grup seks yapmam ben. Tanımadığım bir erkekle de ilişkiye girmem. Bu imkansız!”
“Harry. Bir şey söyleyeyim mi? Bakire kızlar gibi konuşuyorsun! Ne nazlı bir şeysin sen ya!”
“Kapa çeneni! Aşk acısı çekiyorum şurada!”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Through The Dark (l.s)
Fiksi PenggemarÖlen bir sevgili. Onun acısıyla yaşamaya çalışan Louis Tomlinson. Hayat dolu ve her zaman bardağın dolu tarafından bakan Harry Styles. Niall Horan homofobik biri tarafından öldürülür. Fakat bunu bilen hiç kimse yoktur. Louis Tomlinson sevgilisini m...