A/N: Aman Tanrım! 5 ay oldu! Çok çok çok üzgünüm hepinizden. Gerçekten, zamanımın olmamasından bırakın yazma isteğim gelmedi. Yazarsam kendimi zorlamış gibi olacaktım ve muhtemelen 30.bölümü final yapacaktım ki bunu istemiyorum!
Neyse, şey ben aslında bugün sadece bir ‘Teşekkür’ yazısı yazmayı planlıyordum ama sonra birden 2 saatte bu çıktı. Muhtemelen güzel bir bölüm olmadı ve batırdım! Ama sonuçta yazdım yani asddfdsa.
Hepinizi çok ama çok seviyorum, verdiğiniz bu destek benim için öyle büyük ki. Nefesimi kesiyorsunuz! İmkanım olsa şu 21.3Bin olmasını sağlayan her kişiyle tanışır ve sarılırdım! Sizi aşırı derecede çok seviyor ve saygı duyuyorum. Hepiniz dehşet derece de mükemmelsiniz! Başkasının sözünü siktir edin ve bana inanın, hepinizi çok ama çok seviyorum ve bunu ne kadar söylesem de az olduğunun farkındayım fakat elimden gelenin en iyisi bu. Hepiniz çok güzel ve mükemmelsiniz! xx.
UYARI: Ihm, smut’ta aşırı detaya kaçmış olabilirim! Üzgünüm!
Babasının her şeyi mahvettiği günden beri Harry mutsuzluğun tanımı olmuştu. Sadece birkaç gün geçmişti fakat Harry hala etkisindeydi ve ne kadar o adamdan hoşlanmasa da canı acıyordu. Kötü biri olsa da öz babasıydı. Babası olmayı bırakın bir insandı ve Harry hiçbir şey yapmadığı halde kendinden nefret eden insanların her sözüne üzülüyordu. Sevilmeyi, gözde insan olmayı severdi. Ama nefret edilen insan olmak onun için bir hayli zordu. Tek bir kişi dahi olsa dayanamıyordu işte.
Louis ise her fırsatta sevgilisinin yanında oluyor ve onu gülümsetmeye çalışıyordu. Birkaç defa tebessümünü görebilmişti ama o kadar. Bugün kafasına koymuş, onu gezdirecek ve babasını kafasından attıracaktı. İlk tanıştığı zamanlarda onun hiçbir zaman üzülemeyeceği konusunda bahse bile girerdi. Şuan ki halini görünce Louis, kendi derisini yüzmek istiyordu. Onun gözyaşlarını sevmiyordu. Üzgün olmasını sevmiyordu. Sıcacık gülümseyişini ve küçük, tatlı kıkırdamalarını seviyordu. En ufak şeyden mutlu oluşunu seviyordu.
"Bugün gezelim mi? Hem nefes alırız biraz."
"Peki, sen bilirsin."
Mavi gözler üzüntüyle yeşil gözlerdeki duyguları anlamaya çalışıyordu. Harry ona soğuk davranmıyordu, sadece eski heyecanı, mutluluğunu o lanet adam alıp götürmüştü. Neden bir anda gelip mutluluklarını yerle bir etmişti ki? Sorunu neydi? Harry'nin hiçbir suçu yoktu, bu da işin çözüm kısmını zorlaştırıyordu. O adamın neden böyle davrandığını anlamak için hiçbir mantıklı açıklama yoktu. Harry ona bir kötülük etmemişti, ondan bu denli nefret ettirecek hiçbir şey yapmamıştı. Fakat o adam, sanki Harry dünyanın en büyük kötülüğünü işlemişçesine onun hayatını mahvediyordu. Üstelik -muhtemelen- Harry'nin kırılgan bir yapısı olduğunu bildiği halde yapıyordu bunu.
Tanrım, Louis o piçin yüzünü öyle bir dağıtmak istiyordu ki. Sevgilisine zarar veren herkesi hiç düşünmeden karşısına alabilirdi. Onu öylesine çok seviyordu ki. Gülümsemesini o güzel yüzünde göremediği her an içi parçalanıyordu. Üzgün olduğunu, ağladığını bilmek ise bu acıyı okuyamadığı, klavyenin üstünde elini öylece gezdirirken çıkan o upuzun sayılarla çarpıyordu. Onun kadar muhteşem biriyle şu ana kadar hiç tanışmamıştı. Onu cehennemin ten kavurucu ateşinden kurtaran bu çocuk üzülmeyi hak eden en son kişi olarak bile sayılamazdı. Cennette oradan oraya gezinen melekler kadar saf ve temizdi (yatakta pekte saf ve temiz olmuyordu ya neyse).
“Harry. Arkadaşlarımızı bize çağıracağım, dışarı çıkacak kadar iyi gözükmüyorsun…”
Sonlara doğru sesi iyiden iyiye kısılmış, aptallığına kahkahalar atıp, kendini yoldan geçen bir arabanın önüne atmak istiyordu. Kendisinin o lanet, depresif zamanlarında Harry onu o kadar iyi hissettirmişken kendisi bu işte çok kötüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Through The Dark (l.s)
Fiksi PenggemarÖlen bir sevgili. Onun acısıyla yaşamaya çalışan Louis Tomlinson. Hayat dolu ve her zaman bardağın dolu tarafından bakan Harry Styles. Niall Horan homofobik biri tarafından öldürülür. Fakat bunu bilen hiç kimse yoktur. Louis Tomlinson sevgilisini m...