Korkuyorum,
Bir gün etrafıma ördüğüm duvarların altında kalacağım diye.*
Genç Werther'ın Acıları.
Elimde her an başına bir şey gelecekmiş gibi sımsıkı tuttuğum kitaba baktım. Kafeye geldiğim ilk günden beri amacım yalnızca bu kitabı okumaktı. Fakat günler geçmesine rağmen açıp bir satırını bile okuyamamıştım. Başımda hiç dert yokmuş gibi sürekli üstüne yenileri açılıyordu ve ben hepsini öteleyip kendimden uzaklaştırmaktan başka bir şey yapmıyordum. Çünkü kendimi hiçbir şeyle yüzleşecek kadar cesur görmüyordum. Ailemle aramda ölene kadar erimeyecek olan buzlar, kaybettiğim bir işim, kafamı kurcalayıp duran bir adam ve artık hayatıma yeniden dahil olan bir Hoseok vardı.
Kafamı kaldırdım ve karşımda duran iki fincana baktım. Burada içtiğim kahveleri asla bitiremiyordum, buradan asla mutlu ayrılamıyordum. Jungkook, ona seslenen garsonla birlikte geri geleceğini söyleyip gitmişti ve bende onun gerçekten geri gelmesini umarak beklemeye başlamıştım. Jungkook kimdi? Jungkook'u ne kadar tanıyordum ki onun geri gelmesini umuyordum? Telefon benden bir hayli uzakta masada duruyordu. Herhangi bir cevap yazmamıştım, yazmaya niyetim var mıydı bundan bile emin değildim.
"Her şey yolunda mı?" Gerçekten de geri dönmüştü. Yapacak işleri yok muydu, bana, bir yabancıya ayıracak bir vakti var mıydı gerçekten? Yoksa bu da onun ayrıcalıklı müşterilerinden biri olmamın getirilerinden miydi? Kafamı kaldırmadım ve onun yeniden karşıma oturmasını bekledim.
"Dürüst olmalı mıyım? Ya da dur, doğru cevap bunu seninle paylaşmalı mıyım olmalıydı. Yoksa hiçbir şey söylemeyip gitmem mi gerekiyordu? Ama henüz elimdeki bu kitabı bile okuyamadığımı varsayacak olursak gitmem de yersiz olurdu, yani sanırım. Sonuçta bir daha gelmek için bir sebebim olmazdı, değil mi?" Jungkook yüzüme hiçbir şey anlamamış gibi dudakları aralık bir şekilde baktı birkaç saniye.
"Öncelikle," Dedi ellerini masanın üzerinde kavuştururken.
"Buraya gelmek için bir sebebinin olmasına gerek yok. Burası bir kafe, Daeyang. İstediğin zaman buraya gelebilirsin. Ve sanırım gerçekten bir sorun var. Pek iyi görünmüyorsun." Ağzımdan bir 'hah' sesi çıkmasına engel olamadım. Sonuçta kaba biri olmak istemezdim ama şu an bunu umursayacak bir moda sahip de değildim.
"Bir sorun mu, birçok sorun mu? Doğru soru bu olmalıydı. Ve..." Kitaba işaret parmağımı bastırarak birkaç defa dokundurdum.
"Bu kitabı evime götürmeme izin vermiyorsun bile. Aslına bakarsan bu bile bir sorun." Kafasını sabit tutarak bakışlarını önce kitaba indirdi, ardından yeniden bana baktı.
"Problemin bir kitap yüzünden çıkmadığını ikimizde biliyoruz. Telefonuna gelen mesaj yüzünden mi böylesin? Anlatmak ister misin?" Telefonuma gelen mesajı hatırlayacak ve buna dikkat edecek kadar kafasını çalıştırıyor oluşu beni şaşırtmıştı.
"Bu kadar zeki olmak zorunda değilsin ve... Anlatacak bir şey olup olmadığından emin değilim." Dudaklarını hafifçe öne doğru sarkıttı ve başını sağ omzuna yasladı.
"Her zaman anlatacak bir şeyler vardır. Özellikle karşında yabancı biri varken, anlatacak çok şeyin vardır." Kaşlarımı kaldırdım ve sandalyede arkama yaslandım. O esnada telefonumdan yeni bir bildirim sesi yükseldi. Umursamamaya, bir başkasından gelebileceğini düşünmeye çalışarak bakışlarımı onun üzerinde tuttum.
"Sana tek bir cümleyle özetleyeceğim; artık işsizim, ailemin bundan haberi yok ve haberlerinin olmasının da çok şey değiştireceğini düşünmüyorum ve eskiden hayatımda olan hatırlamak istemeyeceğim biri tarafından mesaj aldım." Kafasını yukarı aşağı salladı, çarpık bir gülümseme hafifçe dudaklarını kavradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elysian ¦ jeon jungkook
Fanfiction"Werther öldü, fakat acısı hâlâ benimle." 09.06.18/09.06.19