Boğazındaki yumruyu
Dişlerinle
Çekip çıkarıyorsun
İyi, diyorsun
Aslında uyuşmuş.*
Yüzüme vuran sıcak ve rahatsız ışıkla birlikte hiç açmak istemediğim göz kapaklarımı araladım. Tanıdık fakat çokta alışılmadık duvarlar bakış açıma girdi. Ağzımda kalan acı tatla birlikte dilimi damağımda gezdirdim.
"Günaydın." Sesle birlikte irkilerek arkamı döndüm. Yattığım sert zemin yeterince boynumun tutulmasına sebep olmuşken üstüne bir de hızlı davranmış, acı çekmeme sebep olmuştum. Üstelik sabah sabah gördüğüm ilk yüzün Jungkook olması epey şaşırtıcıydı. Zihnim hemen anıları hatırlamak için dün geceye dönerken Jungkook bana gülümsedi ve doğrulmamla birlikte yere düşen ince örtüyü kaldırdı.
"Bu kadar uyuyacağını bilseydim seni daha rahat edeceğin bir yere taşırdım ama... Henüz o kadar yakın mıyız bilemedim." Beni kafenin üst katındaki bu daireye davet etti, terasa çıktık, yemek yedik, çay içtik, fazlasıyla derin konulara giriş yaptık, o bir şarkı açtı ve... Ve ben uyuyakaldım. Şokla gözlerimi genişlettim, öyle ki gözlerimin ayası göz kapaklarıma olan yakınlıktan dolayı acıdı.
"Özür dilerim. Tanrım, burada uyuyakalmışım. Cidden özür dilerim." Ayağa kalktım ve kemiklerimden yükselen birkaç çıtlama sesini duymamış oluşunu umdum.
"Sakin ol, sorun değil. Sadece sekiz saat falan burada uyudun ve benim ruhum bile duymadı, emin olabilirsin." Üst iki dişi çocukça bir şekilde dudağının üzerine yerleştiğinde bile gülümsemeyi bırakmadı. Garipti, kim bilir kaç yaşındaydı ama çok tatlı görünüyordu.
"Bu tarz şeyler çok huyum değildir aslında. Sadece şeyken böyle uykum gelir bir anda, şeyken..."
"Neyken?" Kaşlarını kaldırdı kollarında dakikalardır duran örtüyü gözlerini gözlerimden ayırmadan katlarken.
"Şey işte, gerginken."
"Benim yanımda geriliyor musun?" Bu defa az öncekinin aksine gerçekten şaşırmış görünüyordu.
"Hayır, hayır seninle alakalı değil." Dedim bir anda panikleyerek.
"Biliyorsun işte, Hoseok..."
"Hoseok?" Şekilden şekle soktuğu o kaşları çatıldı bu sefer. Kim olduğunu hatırlamaya çalışıyordu, ki bu çok kısa sürdü.
"Ha şu... Şu dünkü problemli tip?" Benzetmesine karşılık gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu oldukça ciddi bir meseleydi halbuki, gülme isteği de nereden çıkmıştı?
"Evet o."
"Kim o? Yani çok özel değilse anlatma elbette. Fakat dün konuşacak ortam bulamadım. Seni ne derecede rahatsız ediyor? Tehlikeli biri mi?" Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemeden bir süre öylece ayakta dikildim. Ardından dün gece uyuyakaldığım kanepenin kol kısmına kalçamı dayadım.
"Aslında tehlikeli biri dene-"
"Günaydın!" Bağırarak birden bire kapıyı açıp içeri giren kişiyi yerimde irkilerek karşıladım. Jungkook arkasını döndü, o esnada kapı kapandı. Bu o hippi adamdı, kafede Jungkook'u soran kişi. Yine bol kumaş bir pantolon giymişti, üstten iyi düğmesi açık olan sarı renkli bir gömlek ve bir çift kahverengi sandalet. Parmağındaki yüzükleri, bileğindeki pahalı olduğuna yemin bile edebileceğim bileklikleri ve ensesinden omzuna uzanan uzun saçlarını söylemiyordum bile.
"Şey, yanlış bir zamanda mı geldim?" O neşesini birden bire kaybederek kalın sesiyle konuştuğunda bir bana bir de artık arkası dönük olan Jungkook'a baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elysian ¦ jeon jungkook
Fanfiction"Werther öldü, fakat acısı hâlâ benimle." 09.06.18/09.06.19