XVI/teşekkür ederim

4.8K 421 187
                                    

"Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
Anlamıyor musun?
Gökyüzü güneş olsa,
Sensiz karanlıktayım."

*

Yüzümde hissettiğim ılık bir nefes sayesinde uyandım, fakat gözlerimi açmadım ve bekledim. İlk önce bunun ne olduğunu anlamam gerekiyordu. Saçlarımın arasında gezinen bir temas, ara sıra alnıma ve şakağıma sürtünen parmaklar, yanağımın üzerinde git gide yaklaşan nefesler ve belimde sıkı bir kavrama... Göz kapaklarımın titreştiğine adım gibi emindim, hiç uyuyor numarası yapamazdım ki ben. Bu yüzden olsa gerek göz kapaklarımın üzerinde bir çift sıcak dudak hissettim sırasıyla.

Ardından artık benim kontrolüm dışında gerçekleşen şeylerden biri, güne merhaba dememi sağlamıştı; gözlerimi usulca açarak neyle karşılaşacağıma hazırladım kendimi. Ve buydu, tam olarak beklediğim buydu fakat hani olur da belkiler, gerçeklerden daha mantıklı gelirdi ya... İşte benimkisi de öyle bir avuntuydu. Tatlı, heyecanlı, biraz acı ve ürkek bir avuntu...

İlk defa bir sabahın ilk ışıklarında yeni uyandığını belirten şiş göz kapakları ve çevresini izliyordum. Güne onun gözlerine bakarak başlamak için tanrının gözüne girmiş olmalıydım.

"Günaydın." Dedi şimdiye kadar yüzünde gördüğüm en geniş sırıtmayla. Dişleri olduğu gibi dudaklarının iç kısmını kaplamıştı, o süt beyazı dişlerine bu kadar yakından bakmak bile epey farklı bir mutluluktu benim için. Onun bana boğuk, çatallı sesiyle mırıldandığı güzel ağzından çektim bakışlarımı. Bir tarafa yattığından olsa gerek sağ yanağının üzerinde kırmızı ve epey derin bir iz çıkmıştı. Yanakları sıcaklamış gibi biraz kızarmış, burnu gülüşünden dolayı biraz aşağı doğru inmiş, burnunun başladığı yeri, iki kaşının ortasını ve daha nicesini tamamlayan kavruk teni ışıl ışıl parlıyordu gözlerinin için kadar olmasa da. Gözleri... Bir kara delik gibi beni içine çeken, alnından gözlerine kadar inerek yer yer dökülen saçlarına rağmen içimi çekmemi sağlayacak o güzel gözleri...

Onun her bir milimini saatlerce, günlerce izleyebilirdim fakat daha fazla garip ve şaşkın görünmemek adına onu cevapladım.

"Günaydın." Dün geceyi şöyle bir hatırlamaya çalıştığımdan sesim biraz şaşkın, biraz da kuşku dolu çıkmıştı.

Dün gece o holün ortasında dilim tutulmuş bir vaziyette, onun yine bu şekilde gözlerinin içine bakarken kendi pınarlarım dolu dolu, söylemek isteyip de söyleyemediklerimi anlamıştı. Benim onu daha ilk görüşte acısını gözlerinin ta dibinde gördüğüm gibi görmüştü beni de. Yalnızca aramızdaki fark, ikimizi de buram buram kör eden şeyler birimizde hüzün iken, birimizde aşktı. Yine de hissetmişti, daha önce aşık olmuş gibi. Tanrım, Jungkook benim aksime aşkın ne demek olduğunu biliyordu ve bu beni korkutuyordu.

Üstelik tüm o aptallıklarla dolu itiraflara rağmen bana yalnızca beraber uyuyup uyuyamayacağımızı sormuştu ve ben yine bana yakışır bir şekilde yalnızca aptalca kafa sallamıştım.

Daha yeni idrak ettiğimden, saçlarımın arasındaki hareketliliğin elinden kaynaklı olduğunu elini saçlarımın arasından çektiğinde anlamıştım. Havada duran elinin tersini sağ yanağıma yasladı ve yukarıdan bakan kafasını bana doğru eğdi.

"Saat daha erken, yatakta kalmak ister misin?" Dedi burnunun üstünü kırıştırarak. Ben ise hâlâ olanları, olacakları ve şu anki konumumuzu idrak edip sindirmekle meşguldüm.

"Saat kaç ki?" Dedim, bir ağzım ve konuşmak için bir işlevim olduğunu hatırladığımda.

"Kalktığımda telefonuma bakmıştım, altıyı çeyrek geçiyordu." Bu saatte ne halt yemeye uyanmıştık ki? Ya da o uyanmıştı?

elysian ¦ jeon jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin