22.Bölüm

2.3K 152 14
                                    

(Mrb, yeni bölüm kısa oldu farkındayım bir dahaki bölümde bunu telafi edeceğim. Söz. Ama lütfen Oylayın ve yorum bırakın. İyi okumala:D

*** Birde bu bölümü hikayeme olan ilgisiyle beni çok mutlu eden love-U-more 'a ithaf ediyorum:)

Konsey üyeleri ve salondaki herkes akın akın konsey binasını boşaltmaya başlamışlardı. Sonunda salonda ben, babam, Deacon, Marcus,Logan ve birinin saldırması halinde üzerlerine atlamaya hazır yanımda bekleyen Carter kalmıştık. Bir süre salon sessizliğini korudu. Herkesin gözlerinin bende olduğunu biliyordum ve utancımdan ölmeme ramak kalmıştı. Usulca bakışlarımı öne eğdim ve Carter'a doğru sokuldum. O da fark etmiş olacak ki kolları korumacı bir tavırla beni sardılar.

"Mia..."

Marcus'un sesi salonda yankılandığında yüzümü göğüsüne gömdüm ve cevap vermeyi reddettim. Ağlamamak için cidden kendimle boğuşuyordum.

"Mia, bu utanılacak bir şey değil..."

Ses öyle şevkatliydi ki, resmen saçımı okşayan ellerini hisseder gibiydim. Gerçekten bir babanın verebileceği şefkati hissetmiştim, o tek cümlesinden... Bu defa saklanmaktan vazgeçip babama doğru döndüm. Benimkinin aynı çelik grisi gözleri endişeyle parlıyordu. Carter'ın kollarından ayrılıp eliyle gelmemiş işaret eden babama doğru sallana sallana yürüdüm. Cidden ayakta duracak tahamülüm yoktu. Babamdan bunu anlamış gibiydi. Beni kürsünün merdivenlerinin yarısında kucakladı. Aman tanrım! Bu anı o kadar çok düşünmüştüm ki kafamın içinde...Kaç kere rüyamda görmüş, kaç sabah hayal kırıklığıyla uyanmıştım. Tanrım, duygular ve şu an hissettiklerim beni resmen boğuyordu. Boğazımdaki yumruyu yutmaya çalıştım ama bir fayda etmedi. Gözlerimden yaşlar boşalmaya başlamıştı bile. Babam buradaydı, tanrılar aşkına, öz babam şu an bana sarılıyordu...

Yüzümü onun boynuyla omzu arasındaki yere sokup gizlendim.

"Ağlama tatlım...." Beni sımsıkı sardı ve nazik elini saçlarıma hissettim. Yavaş yavaş okşuyordu. Zorlukla da olsa parça parça konuşmayı başardım.

"A..annem....o nerede?...Gelmeyecek mi?"

"Gelmeyi çok istedi...hem de çok. Yeraltı dünyasını birbirine kattı ama izin vermediler. Tekrar yeryüzünde olması düzeni bozabilirdi. Ancak senle konuştu. Onu duydum değil mi?"

Muhafızların üzerime geldiği sırada içimde bana güç veren o sesi hatırladım. Kutsal bebek iblisler! O annemmiydi yahu?!

"Evet.....onu duydum bana Akaşayı nasıl çağıracağımı öğretti...."

Beni bırakıp yavaşça gülümsedi ve arkamızda beti benzi atmış Logan'a döndü. Logan'ı ilk defa böyle görüyordum. Sanki ilk defa sakinliğini ve kontrolünü kaybetmiş ve şimdi de tekrar dizginleri ele almak için çabalıyor gibiydi. Logan bir anda kendine geldi ve koşarak babamın üzerine atladı.

Şaşkınlıktan apışıp kalmıştım. Bu Logan'mıydı yoksa onun içine başka biri falan mı girmişti?

İlk defa onu bu kadar neşeli ve...ne bileyim işte çocuk gibi görmüştüm. Logan küçük yaşından  beri kendini bir avcı olmaya ve beni büyütmeye adamıştı. Bu da onun çok küçük yaşta olgunlaşmasına sebep olmuştu. Nadiren gülümserdi ve en son içki içtiğini iki yıl önce falan görmüştüm. O da zaten zorunlu bir davetti. Pek de eğlendiğini sanmıyordum. Tabii o zamanlarda yaramazın tekiydim ve davetin yapıldığı salona önceden girip Wren'le tüm salonu baloncuklu ambalaj paketleriyle kaplamıştık. Gerçekten çok komikti. Tabi sonrasında Marcus ve Logan'dan çok kötü azar işitmiştik ama bizce buna değerdi...

Babam ve Logan'ın da kucaklaşma faslı bitince Deacon araya girdi.

"Selam ağabey."

"Deacon seni görmekte güzel. Luke'la nasıl gidiyor?"

Deacon biraz kızardı ama  yine de "İyi" demeyi başardı.

Babam pencereden dışarı bir göz attı ve batmakta olan güneşe bakıp iç çekti.

"Geri dönmeliyim."

"Ne!? Ama daha yeni geldin!"

Yanıma gelip bir kez daha sarıldı. "Üzgünüm, Mia. Ama zaten gerekenden fazla kaldım. Daha fazlasına iznim yok."

"Lütfen, biraz daha..."

"Söz veriyorum tekrar görüşeceğiz ve bu defa yanımda annen de olacak."

Gözlerimi silip burnumu çektim. Babam son kez Logan'la da sarıldı ve aynı Hades gibi bir anda gözden kayboldu. Bir anlık sessizliğin ardından geri döndüm. Carter'la göz göze geldik.Mavinin yumuşak bir tonuna bürünmüştü gözleri. Bana hafifçe gülümseyince kendimi yanına gitmekten alı koyamadım. Beni tekrar kolları arasına alınca itiraz etmedim. Aksine iyice sokuldum ona. O güzel kokusunu içime çektim ve kafamdaki milyon soruyu beynimin derinliklerine gömdüm. Onun kollarında herşey daha kolaydı. Daha rahat, daha huzurlu...

"Herkes odasına gitsin artık. Ayakta duracak haliniz kalmamış gördüğüm kadar. Yarın Hades'in dediklerini etraflıca konuşuruz."

Marcus yüzüme bile bakmadan otoriter bir şekilde konuşup salondan çıktı. Carter bana yurduma giden çakıllı yola kadar eşlik etti. Tam yol ayrımında durdum. Bana veda edip doğu kampusündeki evine giderken içimde tuhaf bir his oynaştı. Kötü bir his.

"Carter..." Durdu ve arkasına döndü.

"Şey...ımm...Bu gecelik benle kalabilir misin?"

Gülümsedi. Öyle küçük bir sırıtış değildi bu. Çok daha farklıydı. Gamzeleri hafifçe yanaklarında belirmişti. Yanıma gelip dudaklarıma sıcacık, içimi ısıtan bir öpücük bıraktı.

"Tabi, Αυτο μοu."

(Biliyorum biraz kısa bir bölüm oldu bu seferlik idare edin ve lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Oylayan, yorum bırakan ve okuyan herkese çok ama çok teşekkür ederim. Sizi seviyorum:D

Melezin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin