Derin nefes aldım. Şuan aynadaki yansımama bakıyodum. Yeşil gözlerim, kumral renginde düz saçlarım, pembe dudaklarım ama güzel olmak için bunlara hiç gerek yoktu. Hemde hiç. Güzel olmak için sadece bir gülümse yeterliydi ama evdeydim. Ve evde olunca gülümsemek imkansız. Çünkü beni sevmeyen bi anneye ve üvey babaya sahibim. Ne kadar acınacak haldeyim. Keşke gerçek babam burda olsaydı. Belki o beni severdi. Bu düşünceme kızmadan edemedim. Çünkü ailem beni sevmezdi,sadece kan bağı olmasa da kardeşim Gökçe severdi. Hep yüzümü güldürüyor, onun yanında üzgün olmak imkansız ama o olmadığı sürece. Ben kendim olamadım hiç. İzin vermediler. Seni sen yapan düşündüklerindir belki ama benim düşüncelerimi söyleyemediğim için. Bu düşünceleri aklımdan çıkarıp ne giyeceğime karar vermeliydim. Ders çalışmak için kütüphaneye gidiyodum. Evet akşam da gidebilir. Hocaya çok yalvardım diyelim. Hem bu evden kurtulmak için çok güzel. Hemen açık mavi şortumu, göbeği açık beyaz t-shirtümü ve mavi şortumla uyumlu olan kot ceketimi giydim. Sırt çantama bi şortumu daha koydum ne olur ne olmaz diye. Şimdi hazırdım. O kitap kokusunu içime çekeceğim için o kadar mutluyum ki, kelimeler yetmiyo bana. Hemen koşarak merdivenden indim. Kapıya doğru yavaş yavaş ilerliyordum ki, durduruldum.
"Pelin biz seni bırakırız. Yürüme boşuna" dedi cici üvey babam.
Ay ne güzel siz işe gidiyosunuz. Karakola yani. Ya başka bi gün gitseydiniz mesela benim olduğum gün. Bu mutluluk kaçtı yani.
"Peki " diyip onları beklemeye başladım. Yani üvey babam başkomiser annemse polis idi. Bende sanılan o prensesler gibi kızım. Ama prenses miyim orası tartışmaya açık bi konu. 5 dakka beklemeyle sonunda hazır oldular. Yani kök salmaya başlamadan gelmeleri iyi oldu. Polis arabası olması şarttı galiba bizde. Şu üniversiteyi bitiriyim doktor olucağım ve burdan bi daha gelmemek için gideceğim. Hemen kulaklığımı takıp Halsey -Colors şarkısını açtım. (yukarda var 😉) arabanın arka koştuğunu hızlıca oturdum ve kapıyı çekip kapattım. Annemle üvey babam hararetli bir şekilde konuşuyordular ama umrumda değildiler. Sadece gözümü kapatmış anın verdiği huzurun tadını çıkarıyordum. Ama merakım kendini çoktan göstermişti. Bunun olmasından nefret ediyorum. Tamam merak etmiyorum. Gözümü açıp sadece camdan baktım. Bi dakka..... bu kütüphanenin yolu değil. Noluyor ya ? Hemen kullaklığı çıkardım."Pelin önemli bi görev verildi. Seni şimdi bırakmıyacağız. Issız bir yere geldik. Seni arabada yalnız bırakamayız. Başına bir şey gelebilir onun için bizimle geliyosun. " dedi annem.
What didin gülüm?
"Umrunuzda değilim. Beni arabada bırakın başımın çaresine bakarım hem beni düşünen anne rolünü bırak. Çok yapmacık oluyosun. " dedim.
Ve tekrar kulaklığımı taktım. Beni düşünmüyolar. Beni umursamıyorlar. Körüm dimi ben? Görüyorum beni istemediğinizi. Zorundalık gibiyim ! Dolan gözlerimi görmesinler diye gökyüzüne bakmaya başladım. Çok uzak yıldızlar ama bir o kadar da güzel. Beyazlar aynı benim gibi. Sonunda araba durdu ve hemen indiler. Üvey babam arabayı kilitledi sanıyo ama benim kapım açıktı. Kapalı yerde kalamadığımu bilmemeleri ne güzel değil mi ? 5 dakka geçti ama ben arabada kalmaya dayanamıyordum artık. Kapıyı itip dışarı çıktım. Derin derin nefesler almaya başladım. Yok olup esen rüzgarla gitsem keşke. Çantamı yine de sırtıma taktım çünkü burası çok ıssızdı. Araba hiç umrumda değildi ama çantamda kitaplarım var ve çok önemliler benim için. Hava kararacak gibiydi. Biraz arabadan uzaklaşıyım dedim ve arabanın önüne yüreyim dedim. Ama yere bakmak zorunda kaldım. Bağıcığım çözülmüştü ne yazık ki. Ben yere bakıyoken birisi bana çarptı. Kahverengi gözlerini görmüştüm. Ben ne olduğunu anlamadan arabanın ön koltuğunda buldum kendimi. Arabanın anahtarını almayı unutmuş bi üvey babam var. Çok güzel başkomiser olucak. Yanımdaki şahıs kapşonunu çıkarmadan arabayı hızlı bir şekilde sürüyodu. Yani sanırsın hızlı ve öfkeli 1 çekiyoruz. Kemerim de takılı değil. Of şimdi hiç sırası değil. "Yavaşla!" Diye sert tonla konuştum. İşitilmedi galiba lafım yavaşlamıyordu. Birden yanımdaki manyak gibi kahkaha atmaya başladı. "Deli misin?" bakışı atıyodum ama yola odaklanmıştı. "Ya bi de küçük kızlarını getirmişler. " dedi hemen kızgın bakışlarımı ona çevirdim. Ses tonu çok güzeldi itiraf etmeliyim. Ama küçük kız ne be 21 yaşındayım. Tıp okuyorum. Ama üniversiteyi bu sene bitireceğim. Çünkü geçen yıl hem 5. ve 4. sınıfı aynı anda okumuştum. Neyse 1.70 boyundayım. Ona göre bu mu küçük ? Tamam bir şey demiycem. Belki sonra. "Yavaşla artık!" Diye bağırınca. Ani bir fren yaptı ve kafamı çok sert bi şekilde çarptım. Elimi kafama götürdüğümde kanıyordu. Çok sağ ol ya.
.
.
.
.
.
.
İlk bölümümüzdü. Bakalım neler başına gelicek. Gizemli kişi kim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın İçindeki Beyaz
Literatura Feminina"Yeşil gözlerinde kaybolmak istiyorum. Yeşiller yolumu bulmamı sağlıyor. Yolumu kaybetmeme izin verme"