"Kalk, kalk! Sayım yapılacak herkes kalksın!"
Kapı demirlerinin çıkarttığı ses ve bir kaç gardiyanın bağrışı ile birlikte yüzümü ovuşturarak yattığım yerde doğruldum. Yatak o kadar rahatsızdı ki, heryerim tutulmuş ve ağrıyordu. Gerçi böyle biryerde bunu bulduğuma dahi şükür etmem gerekiyordu.
Ranzanın üst kısmından atlayarak korkmamı sağlayan bedene bakıp, iç çektim. Hala üzerindeki tulum açıktı ve bu benim biraz tuhaf hissetmemi sağlıyordu. Bal gözlü adam saçlarını arkaya yatırarak yüzünü yıkayıp, klozete yaklaştı. Altındaki fermuarı indirdiğinde gözlerimi büyüterek hızlıca gözlerimi kapattım. Gelen çiş yapma sesi yüzümü buruşturmama sebep olmuştu.
"Utandın mı? Yoksa aynısı sende yok mu?"
Hafif güler sesle söylediği şey yutkunmama sebep olurken yatağımdan serice kalkıp, gardiyanın açtığı kapıdan dışarı adım attım. Benimde çişim vardı ama o ordayken yapamazdım işte..
Orta alanda olan masaların arka kısmında dizilen kişilere bakıp, gardiyanın beni itmesiyle yanlarında sıraya dahil oldum. Yanımda duran adamın bana baktığını hissettiğim için ona doğru dönüp, bunu doğruladım. Tek kaşının ortasında yara izi vardı. Gözleri yeşil rengini andırsada daha çok mavi gibiydi. Sarı uzun saçlarını arkasında toplamıştı. Boyu ise cidden uzundu ona bakmak için yüzümü kaldırmak zorunda kalıyordum ki ben kısa boylu birisi değildim. Bakışlarından rahatsız olup, yüzümü çevirerek aşağıya doğru eğdim. Ayaklarımı izlemek her zaman için daha cazip geliyordu bana.
"Uğur Pektaş, Sezer Gül, Yaman Kurtuluş..... Furkan Karataş, Efe Saygın....."
Ismimi duymamla diğer kişiler gibi bir adım öne doğru ilerlemiştim. Önümdeki gardiyan yüzümü inceleyip, isimleri söylenen diğer kişilere bakmaya başlamıştı. Yanımdaki çizik kaşlı olan adamın ismini ise o an öğrenmiştim.
"Atakan Şahin..."
Yanıma adımlayan adama tekrar bakıp, bana baktığını farkedince gözlerimi kaçırıp, dudaklarımı yaladım. Neden bana bakıp duruyordu ki.. Belki yeni olduğumdandır yani sanırım.
"Herkes tam. Serbestsiniz!"
Serbestsiniz lafını duyar duymaz herkes ön kısımdaki masalara ilerlemeye başladı. Tuhaf olan ise herkesin hepsinden genç olmasına rağmen birisine abi demesiydi.
"Atakan abi, kahvaltını alıp geliyorum."
Boş olan masaya ilerlerken gözlerimi onlara cevirip, Atakan denen kişinin baş sallamasını izledim. Bu sefer gözleri bende değil, benden iki masa yanda oturan bal gözlüdeydi. Onları izlerken önüme konulan tepsi ile irkilip, karşımda bana gülerek bakan bedeni süzdüm. Yanlış hatırlamıyorsam ismi Uğurdu.
"Yeni geldiğin her halinden belli.. Sayımdan sonra kahvaltı tepsini 10 dakika içinde alman gerekiyor.. Yoksa akşama kadar aç kalabilirsin."
Kafamı sallayıp, önümdeki tepsiye baktım. Bir kaç tane zeytin, kendinden geçmiş ufak bir peynir ve ağızları kapalı bir kaç küçük kap vardı. Iç çekip, iki dilim olan ekmekten birini alarak yemeğe başladım. Aşırı derecede kendimi aç hissediyordum.
"Bu arada ben Uğur. Dolandırıcılık yüzünden buraya düştüm.. Peki sen.. Temiz birisine benziyorsun ne olduda bu pisliğin içine girdin?"
Donakalmış bir şekilde ağzımdaki lokmayı çiğnemeyi durdurup, yavaşça yutkundum. Dolmaya başlayan gözlerimle başımı iki yana sallayıp, elimi havaya kaldırarak dilsiz olduğumu anlatmaya çalıştım. Işte gene oluyordu.. Bana acıyan gözle bakan bedenden gözlerimi kaçırıp, burnumu çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLSİZ
Fanfiction"Benim için, lütfen. Sadece bir kez adımı söyle.." Kollarımdaki bedenin kapanmaya başlayan gözlerine bakıp, görmemi bulanıklaştıran göz yaşlarımı hızlı bir şekilde sildim. "F-Furkan seni sevi... Seviyorum.."