•28•

630 59 7
                                    

Hoseok'un ağzından*

Çalan kapıyla göbeğimin üzerindeki baharatlı rameni sehpaya bıraktım. Suratım kesinlikle kızarmış olmalıydı.

Kapıyı açtığım an, ağlayan bir Seokjin hyung görmeye beklemiyordum elbette. Hızlıca kollarımı Ona sarıp biraz olsun sakinleşmesini sağladım.

Seokjin hyung kolay kolay ağlamayan, güçlü birisiydi, Kesinlikle önemli bir şey olmuştu.

" Gel otur, Hyung." Deyip telefonumu kenara koydum. Şişip kıpkırmızı olmuş dudaklarından adeta dökülüyordu kelimeler." H-hoseok..."

" Hyung bir sıkıntı olmuş evet belli, anlatmanı istiyorum zaten fakat sakın unutma her şeyin bir ilacı vardır." Elini alıp tuttum, Hıçkırıkları durmuyordu." Yok Hoseok, bunun şifası asla olamaz."

Diğer elimle sırtını sıvazlıyordum." Anlat hadi."

" Namjoon, beni arayıp gelmemi önemli bir şey olduğunu söyledi. Gittim tabii, baktım çok mutsuz ağlamış." Hıçkırıklarının arasında söylediği cümleleri seçerek başımla devam etmesini işaret ettim. " Sorunun ne olduğunu sorduğumda, uzun zamandır sevdiği çocuk tarafından reddedildiğini söyledi. Oysaki ben...ben bana açılacak, beni seviyor sanmıştım Hoseok."

" Hyung.." ellerini dikkatlice savuşturup bana bakmamaya özen gösterdi. " Yorum yapma, Hoseok sadece sarıl."

Dolan gözlerimi kırpıştırıp kollarımı omzuna doladım. Bunun ne demek olduğunu, nasıl acıttığını ben de biliyordum.

Tam olarak aynısı değildi belki ama o acının tadını biliyordum.

Ondan hafifçe ayrılıp destek alarak kalktım. Sanırım, böyle zamanlarda abur cubur iyi olurdu. Mutfaktan kollarıma sığdırabileceğim kadar atıştırmalık alıp, Seokjin hyung'un biraz önündeki masaya yerleştirdim. " Hepsi senin, Hyung."

Gözlerinin parlaması ardından önündeki çikolatayı alıp açtı. Bir süre Ona unutturacaktı en azından.

Telefonumu elime alıp aramalara girdim, Yoongi'yi aramak iyi olabilirdi.

M.ynngi, aranıyor...

" Bebeğim?"
- " Yoongi-shi ne yapıyorsun?"
" Projeleri inceliyorum bebeğim, bir de kahve içiyorum sen ne yapıyorsun?"
- " Oturuyorum ama, daha çok seni özlüyorum sanırım."
" Yaklaşık bir saat kadar sonra oradayım, meleğim."
- " Ah, bir de Böğürtlenli dondurma lütfen~"
" Elbette, siz yeter ki isteyin~"
- " Görüşmek üzere o zaman?"
" Seni seviyorum."
- " Seni çok seviyorum."

Aramayı sonlandırdınız.

Telefonumu bırakıp, ellerimi kalbimin üzerine götürdüm. Nasıl sadece bir telefon konuşmasıyla bu derece çarptırabilirdi Onu?

Söz konusu sevdiğim adam olunca, her şey farklı boyutlara taşınırdı hep. O benim minik arkadaşım Yoongi iken şimdi, çocuğumun babası oluyordu.

Minik arabalarımı öpücükle alan, minik çocuktu O. Düştüğümde beni yaralarımdan öpen çocuktu.

Bana kimsenin vermediği sevgiyi veren çocuk.

Kimsenin saramadığı yaraları saran çocuk.

O masum çocuk, zamanla büyüdü. Derslerini çok çalışıp mühendis oldu. Bana daha iyi bakmak için olduğunu söylüyordu o zamanlar. Hep 'sana iyi bakacağım, evleneceğiz' diyordu.

Evet iyi bakıyordu ama bana değil, bize iyi bakıyordu.

Bebeğimize şimdiden iyi bakıyordu.

Peki ben, ölüp Onu yalnız mı bırakacaktım?

Tanrı, bizi ayıracak mıydı?

Peki özlersek birbirimizi, sarılmak istersek?

İhtiyacımız olursa, Ne olacaktı?

Onları bırakmayacaktım. Değil mi?


Ledsen [Sope/Texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin