*Hoseok'un ağzından*
Ellerimin içindeki teri siyah dar pantolonuma silip derin sayılabilecek bir nefes aldım.
Yirmi dakika kadar erken gelmiş, 4 bardak kahve bitirmiştim stresten. Bu gün önemliydi, hayatımız belki yeniden şekillenecekti.
Önümdeki kahve bardaklarını alan garsona baktım, garip bir şekilde hayatı yeniden sorgulamamı gerektiren bir noktaya değinmişti olanlar.
Soğuk tonlarda olan teni, Siyah saçlarıyla ahenk içerisinde dans ediyordu. Sesimi düzeltip başımı O tarafa çevirdim.
"Pardon, Bakabilir misiniz?" Sesimi duyan genç çocuk anında gözlerini bana çevirerek, elindeki bardakları yanındaki Onunla aynı yaşlarda olan kıza verdi. "Sizi dinliyorum, Efendim?"
"İsminiz nedir acaba?" Samimi bir şekilde gülümseyip fazla belirgin olmayan gamzelerinin görünmesini sağladı. "Woo Bin, Min Woo Bin."
Min Woo Bin
Min Woo Bin
Min Woo Bin
Yoongi'ye çok fazla benzemesi ne kadar normaldi?
Sadece saçmalıyordum tabii, burası büyük bir ülkeydi ve insanlar birbirlerine benzerdi.
"T-teşekkür ederim, Woo Bin." Sürekli gülümsüyordu. "Rica ederim, Efendim."
Ona karşılık verip gülümsedim, Çok durmadan arkasını dönüp gitmişti.
O sırada kapıdan giren bedenle oturduğum sandalyede dikleşip ellerimle, avuçlarıma işkence etmeyi bırakmaya çalışıyordum.
Beni farkedip olduğum tarafa doğru yürüdü ve sandalyeyi çekerek hızlıca oturdu.
Arka cebindeki telefonu çıkartıp masaya koymayı ihmal etmemişti. "Dinliyorum seni Hoseok."
Panikle saçma bir şeyler zırvalamak üzereyken dudaklarını tekrar birbirine yapıştırdım, Çok sinirli görünüyordu ve bu beni inanılmaz germişti.
Kısa süreliğine gözlerimi kapatıp, söyleyeceklerimi bir araya getirdim, Her şey bir anda olup bitmeliydi.
Başımı kaldırarak karşımdaki siyah siyah irislere odaklandım.
"Seni bazen yanılttım, bazen kırdım, bazen parçaladım. Hepsi için üzgünüm. Ama hiçbir zaman senden vazgeçmedim, vazgeçmem."
Ellerini bacaklarına bastırıp derince yutkundu, Sanki karşımdaki güçlü adam gardını yavaşça indiriyordu.
Ve ben O gardın arkasındaki küçük çocuğu özlemiştim.
"Yemin edebilirim ki, senden en ufak bir şüphem olmadı fakat ben, Belki kendimi suçlu görmek istemedim, bebeğim beni suçlu görsün istemedim."
Dudaklarımı yalayıp devam ettim " Bilmiyorum korktum işte."
Dilini yanağının içinde dolaştırıp agresifçe bana baktı. "Yani seni değil de beni suçlu görsün istedin öyle mi?"
"H-hayır! Yoongi ben saçmalıyorum ve gittikçe batıyorum istiyorsan git seni burada daha fazla zorla tutamam." Gözümden düşen yaşı elimin tersiye ittirdim.
"Boşver sene, ne demek istediğini anladım seni tanıyorum. Benim böğürtlenli dondurma aşığı sevgilimi tanıyorum ve sadece sizi istiyorum." Duyduğum kelimeyle şaşkınca sahibine baktım.
"Y-yani sen..."
"Evet, Seni affediyorum."
Yerimden kalkıp hızlıca kollarının arasına girdim, derin kahve kokusu sarıldığım an içimi mest etmişti.
Bekletmeden aynı şekilde kollarına bana sarıp ağlamaktan ıslanan yanaklarıma narin fakat derin bir öpücük bıraktı. "Hâla böğürtlenli dondurma kokuyorsun, bu güzel."
Kıkırdayıp özlemiyle kavrulduğum dudaklarına uzandım. "Sen de hâla kahve kokuyorsun, bu güzel."
•
Bu bölümü ne zor şartlar altında yazdım umarım güzel olmuşturUykum bana baş kaldırdı şu an
Yoongi'nin bu bölümdeki görünümü☝🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ledsen [Sope/Texting]
Fanfic10.03.18 Başlangıç - 08.08.18 Bitiş " Özür Dilerim, Sevgilim..." (Angst değildir ve Mpreg içerir!)