Bölüm 7

205 30 49
                                    

Sans'ın Ağzından

"😐✌☼✌ 👌🕆✡🕆".. Kara Büyü..

Afallamıştım. Kötü biri değildim ben! Olamazdım da. Neden bu güç bana verilmişti ki?

Diğer zaman dilimlerinde böyle bir gücüm olduğunu öğrenmiyordum. Bu demek oluyor ki zaman dilimlerini gerçekten çok fena batırmıştım.

Gaster'a bakıyordum. Tüm suç ona aitti. Neden bana da diğerleri gibi normal bir güç vermemişti ki?!

Gaster: Sans. Kara Büyüye sahip olman kötü olduğun anlamına gelmez.

Içimdeki öfke gittikçe büyüyordu. Hangi yüzle konuşuyordu ki? Bir anda bağırmaya başladım.

Sans: Neden bana bu lanet gücü verdin ki?! Neden başka bir ruh vermedin?! Tüm suç sana ait!

Gaster: Ne yapmamı bekliyordun? Kararlılık ruhunu mu verseydim? Adaleti mi? Üzgünüm. Güçlü ruhları boşa harcayamam.

Sans: Seni...

Gaster: Ne? Beni ne? Gücün varsa saldır.

Gözümde yanan mavi ateşi hissedebiliyordum. Sağ gözümün acısı daha azalmıştı.

G iyi biri veya kötü biriydi. Her neyse. Hiç bir şekilde birini boş yere sinirlendirmeye çalışmazdı. Bu nedenle gözümdeki mavi ateşin sönmesine izin verdim.

Sans: Ikinci kez düşününce.. Planını anladım. Öfkeye nasıl tepki verdiğimi araştırıyorsun. Ancak.. Senin oyununa alet olmayacağım.

Sağ gözümdeki bandajı çıkarıp attım. Sakinleşmiştim. Sandalyelerden birine oturdum ve G'nin kendisi için koyduğu kahveyi yudumladım.

Planının boşa gittiğini anlamış olsa gerek, derin bir iç çekti.

Kara büyü falan bir yana, içimde bir korku vardı. Zaman dilimlerinin bozulması Frisk'in ilgisini çekecekti. Böylece resetlere devam edecekti.

Papyrus'u öldürecekti. Beni öldürecekti. Herkesi öldürecekti. Bunları düşünüyor olmak bile gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.

Bilirsiniz. Bazı insanlar için kardeşlerinin gözlerinin önünde olması üzücüdür. Cidden, kendim ölüyor oluşum hiç umrumda değildi.

Gaster: Sans? Iyi misin?

Çok uzun süre dalmış olsam gerek. G bile fark etmişti.

Sans: Hayır değilim çünkü birisi gözüme iğne soktu!

Sorusunu kolay bir şekilde atlatmıştım.

Yere attığım bandajı alıp çöpe attı. Cevap vermeye ihtiyaç bile duymadı.

Sans: Sessizsin.

Gaster: Gücünü azalttım.

Ne?

Sans: Ne? Senden daha güçlü olmamdan mı korktun?

Tamam.. Azıcık abartmış olabilirdim. Ki Gaster'ın yüzüne yayılan sinirden de abartırım belli oluyordu. Ancak, yüzündeki öfke bir anda bağışlanmak için yalvaran bir kurbanın ifadesine dönmüştü. Sesini yükseltmişti konuşurken.

Gaster: Sans! Ben seni iyileştirmek için uğraşırken, sen hâlâ bana engel oluyorsun! Can seviyen 1! Ölüm tehlikesine sahipsin! Bırak da işimi yapayım.

Yanıma yaklaşıp gözümü inceledi. Durumumun vahim olduğunu biliyordum. Sadece, ilk önce yaralayıp, sonra iyileştirmesi garibime gidiyordu.

Bir oyuncak gibiydim onun için. Önce kırıyordu beni. Sonra kırık bir oyuncakla oynayamayacağının farkına varıyordu ve.. Eline bir bant alıyordu. O bantla tüm parçaları yarım yamalak birleştiriyordu. Sonra, yine sıkılıp, oynamaya geliyordu.

Düşüncelerimi ardımda bırakıp sordum.

Sans: Hey.. Neden?

Sessim kısıktı. Titriyordu biraz. Yine de gülüyordum. Ah, sanırım Papyrus'u bir daha bir şey olursa dayanamayabilirdim.

Gaster: Ney neden?

Gözümle oyalanırken soruma soruyla cevap verdi. Boğazımda oluşan yumru yüzünden yutkunamıyordum.

Sans: Neden? Neden beni iyileştiriyorsun? Neden bize bağlanıyorsun? Biz.. Senin küçük deneklerin değil miydik?

Hayır. Ağlamıyordum. O bir kere olurdu. Bir daha gardımı indirmeyecektim. Gaster elini kafama koydu.

Gaster: Çok.. Çok zekisin. Neden size bağlandığıma dair zerre fikrim yok. Ancak merak etme, bu bağ öyle kolay kolay kopmaz.

Mutluydum. Ondan böyle bir cevap duymak beni mutlu etmişti. Aniden ona sarıldım. O an, benden mutlu kimse yoktu.

Heh.. Böyle derdim. Eğer karşımdaki kişi Gaster olmasaydı. Bu basit oyunlarını artık ezberlemiştim. Kafamın üstündeki elini çekmemişti. Elinde bir boşluk vardı..

Hemen kafamın üzerindeki elini kavradım. Bakış açıma getirdiğimde elinde kocaman bir delik olduğunu farkettim. Hemen öbür elini kontrol ettim. Aynı koca delik öbür elinde de vardı.

Elindeki deliklerden haberim vardı. Ancak bu kadar erken olduklarını bilmiyordum. Normal zaman dilimlerinde savaşa gittiği için olduğunu düşünürdüm ancak şu an ortada savaş yoktu.

Onun kafasındaki küçük çatlakların oluşmasını bile çok garip bulmuşken, avuçlarında bulunan koca deliklerin nasıl mantıklı bir açıklamasının olduğunu düşünebilirdim ki? Hem de ortada savaş yokken!

Yine bıraktım düşüncelerimi ardımda.

Sans: Ellerine ne oldu?

Sesim eskisinin aksine daha ciddi ve meraklı bir tonda çıkmıştı. Bunun onu etkilediğine emindim.

Ne de olsa, kimse benim kadar hızlı maske değiştiremez.

Gaster: Insanlarla olan toplantıda oldu. Silahlarla bir sürü ufak delikler bırakmışlardı, ben de daha işe yarar olmaları için onları koca deliklere çevirdim. Neyse, konumuz bu değil. Yarın akşamdan itibaren yeni güçlerine çalışacağız.

Sans: Ama-

Gaster: Itiraz istemiyorum. Şimdi git uyu. Sabah ayakta uyumanı istemiyorum.

...

Yatağıma uzanmıştım. Uykum yoktu. Sabahları uyumayı severdim ben. Neden derseniz, pek bir sebebi yoktu.

Yatağımda saatlerce bekleme maratonuna başlayacaktım ki, kapının açılma sesini duydum. Arkamı döndüğümde Rose ile karşılaştım.

Hiç şaşırmamıştım. Çünkü gelecehini biliyordum.

Kapılar dışarıdan açılabiliyordu ancak içeridekilerin hücre kapısını açması imkansızdı.

Rose aklımdaki soruyu tahmin etmişe benziyordu. Gerçi soru yoktu.

Rose: Kapıyı azıcık açık unutmuş olabilirim ve babamla olan muhabbetinizi azıcık duymuş olabilirim. Ama sen bunu kimseye söylemezsin değil mi? Küçük abi?

UnderTale Fanfic: -ACI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin